Subscribe

RSS Feed (xml)

Powered By

Skin Design:
Free Blogger Skins

Powered by Blogger

2 Eki 2008

Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği(Hrant Dink'in Son Köşe Yazısı)


Başlangıcında, "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla Şişli Cumhuriyet Savcılığı'nca hakkımda başlatılan soruşturmadan tedirginlik duymadım. Bu ilk değildi. (...)Şu çok açık ki, beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler, kendilerince muratlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink'i artık "Türklüğü aşağılayan" biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim oluşturdular. (...)

Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence. (...)Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik.Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim...Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım. Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli. Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek? "Canım, 301'in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkûm olmuş, hapse girmiş biri var mı?"Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi... İşte size bedel... İşte size bedel...İnsanı güvercin ürkekliğine hapsetmenin nasıl bir bedel olduğunu bilir misiniz siz ey Bakanlar?.. Bilir misiniz?..Siz, hiç mi güvercin izlemezsiniz?Kolay bir süreç değil yaşadıklarım... Ve ailece yaşadıklarımız.Ciddi ciddi, ülkeyi terk edip uzaklaşmayı düşündüğüm anlar dahi oldu. Özellikle de tehditler yakınlarıma bulaştığında... (...) Rahat bana batardı!"Kaynayan cehennemler"i bırakıp, "hazır cennetler"e kaçmak her şeyden önce benim yapıma uygun değildi.Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.Türkiye'de kalıp yaşamak, hem bizim gerçek arzumuz, hem de Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren, bize destek çıkan, binlerce tanıdık tanımadık dostumuza olan saygımızın gereğiydi.Kalacaktık ve direnecektik.Bir gün gitmek mecburiyetinde kalırsak ama... Tıpkı 1915'teki gibi çıkacaktık yola... Atalarımız gibi... Nereye gideceğimizi bilmeden... Yürüyerek yürüdükleri yollardan... Duyarak çileyi, yaşayarak ıstırabı... Öylesi bir serzenişle işte, terk edecektik yurdumuzu. Ve gidecektik yüreğimizin değil, ama ayaklarımızın götürdüğü yere... Her neresiyse.Dilerim böylesi bir terk edişi hiç ama hiç yaşamak mecburiyetinde kalmayız. Yaşamamak için fazlasıyla umudumuz, fazlasıyla da nedenimiz var zaten. Şimdi artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuruyorum. Bu dava kaç yıl sürer, bilemem... Hiç olmazsa dava bitene kadar Türkiye'de yaşamaya devam edeceğim.Mahkemeden lehime bir karar çıkarsa kuşkusuz çok daha sevineceğim ve bu da demektir ki artık ülkemi hiç terk etmek zorunda kalmayacağım.Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım?Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.

Hrant Dink / AGOS 19 Ocak 2007

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

27 Eyl 2008

Hayallerimiz!

Hayallerimiz, çoğu yarım kalmış, üşümüş, yalnız düşmüş. Uykulu gözlerimizden damlayan umut yüklü hikayelerimiz, yanaklarımızda acemî gülüşlerimizden kalan çizgiler, yollar, sevdalar...

Dudaklarımızdan sızan ateşli cümlelerimiz ve ne yana sığdıracağımız meçhûl çocuksu heyecanımız.

Ardımızda masmavi bir okyanus derinliği, önümüzde yemyeşil çimenlerin tertemiz dinginliği, tedirgin beklentilerimiz. Avuçlarımızda kırılgan güvercinler, kanatlarında gül dalının ağırlığı.

Bekliyoruz...




Onur Şahin/2008

-------------------------------------------------------------------------------------------

Daha yeni başlamıştık üniversiteye, heyecanlıydık ve yeni kişiler tanıdığımız için de mutluyduk. O akşam imsak vaktine kadar ne güzel, ne özel konular paylaşmıştık birbirimizle. Onur ağabey(Onur Şahin:geleceğin şair ve yazarlarından olur kendisi:) işte o güzel anları bu harikulade yazı ile ölümsüzleştirdi. Ona sonsuz teşekkürler... Çok özledim sizi çok!
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

21 Eyl 2008

Türkleri Seviyorsan Vekilliği Unutacaksın!

Ermeni Diasporası Türkiye ve Atatürk hayranı Amerikalı kadın vekil Jean Schmidt aleyhinde kampanya başlattı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Türkiye-Ermenistan milli maçını izlemek üzere Erivan'a gitmesiyle iki ülke arasında başlayan sıcak atmosfere Ermeni Diasporası gölge düşürdü. Amerika'da Güney Ohio'dan Temsilciler Meclisi'ne giren kadın milletvekili Jean Schmidt, Türkiye'yi, Türkler'i ve Atatürk'ü öven konuşmaları nedeniyle Ermeni lobisinin hedefi haline geldi. Gunther Levy'nin Türkiye hakkındaki kitabını okuduktan sonra Türkiye'ye ve Atatürk'e hayran olan kadın vekil geçtiğimiz 19 Mayıs'ta Kurtuluş Savaşı ve Atatürk'ün büyük vizyonunu öven bir konuşma yaptı.

Türk günü etkinliklerinde Türkler'in yanında Türk bayrağıyla yer almasının ardından seçim kampanyası için de Ohio'da Türkler tarafından işletilen restoranlarda yemek davetleri düzenledi. Temsilciler Meclisi'ne “Ermeni soykırım yasa tasarısı” getirildiğinde bu tasarıya karşı en büyük mücadeleyi veren yine Schmidt oldu.


Ancak 56 yaşındaki vekilin seçim bölgesinde sadece 3 bin 159 Türk olmasına rağmen Türkler'e duyduğu bu büyük sevgi ona pahalıya patladı. Ermeni lobisi Schmidt'in bir sonraki seçimlerde koltuğunu kaybetmesi için kampanya başlattı. Karşısına Ermeni asıllı Amerikalı David Krikoryan'ı vekil adayı olarak çıkarma kararı aldı. ANCAgibi Ermeni lobisinin güçlü örgütlerinin de Krikoryan'a maddi destek sağlayacağı belirtiliyor.

Schimid, Atatürk için, “Bir büyük lider 19 Mayıs'ta uzun yolculuğuna başladı. Bir hayal gerçek oldu ve büyük bir millet doğdu. Bu insanın hayatından hepimiz ders almalıyız” demişti.






Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

14 Eyl 2008

VuRgUn



Engin denizlerdeki güneşin yansıması gözlerin,
Beni başka diyarlara götüren sözlerin,
Kuş tüyü misali saçların,
Gökyüzündeki ani belirişin...

Siren sesi... Yeni bir başlangıç yine.
Vurgun denizlerde yol alan gemilerden bir yenisi daha.
Arsız gönül aradığını bulabilir mi bu meçhul dünyada?

Ey güzel!
Bu kaçıncı yaprak kalbinden düşen?
Usanmadın mı deli gönüllerden?
Sen ki afet-i Devrandın şu kısa ömrümde.
Ne olurdu benim için bir kez daha gülümsesen.

Kadir Tutku Kara

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

Sonunda 'Mim'lendim!!:)


Sevgili Çobankızı'nın 'mim'lediği 'evde nefret edilesi durumlar' konulu yazıya dün başlamak içimden gelmemişti. Uzatmadan ödevimi hemen yapayım dedim ve büyük bir istekle başladım yazmaya.

Evde nefret edilesi durumlar:

-Ablamın kuşun cikciklemesine sinir oluşu ve bu sebeple kuşa sürekli marul yedirmesi:)

-Bir kat üzerimizde oturan, yaşayan ölü diye tabir edebileceğimiz, ağzı kokan yaşlı amcanın, kapının önünde oynayan çocuklara: " Haydi, kapınızın önüne, haydi!" diyerek çemkirmesi.

-Kapıcının sürekli bizden su istemesi ve bir kez bile bunun için teşekkür etmemesi.

-Yazı yazmaya konsantre olmuş bir vaziyetteyken, annemin çayla odaya girmesi ve: "Hadi oğlum, biraz ben gireyim bilgisayara, bir çay keyfi yapayım" diyerek emr-i vaki yapması.

-Ben uyurken, beni uyandıracak kadar sesli konuşulması.

-Televizyon seyrederken birden kanal değiştirilmesi.

-Çantamın ve telefonunum karıştırılması.

-Ayakkabımın üstüne ayakkabı konulması.

-Evcümen bir yapıya sahip olduğumu bilmesine rağmen annemin, beni ısrarla ekmek almaya göndermesi.

-Ablama soru sorduğumda, isteksizce cevap vermesi; cevaplarken lafı ağzında gevelemesi ve sözcükleri yuvarlamasından nefret ediyorum, sonrasında anlamadığımı belirttiğimde ise şu sinir bozucu cümleyi söylüyor bana: "Anlamını beklemiyordum zaten!" Komik mi şimdi bu?:)

-Evin haddinden fazla düzenli olması.

-Sürahinin hiç doldurulmaması.

-Ablamın narsist hareketleri.

-Kitap okurken televiyonun açılması.

-Karşıdaki komşumuzun aşırı muhafazakar oluşu ve benim varlığımın ona rahatsızlık verdiğini hareketleriyle belli etmesi.

-İkinci kattaki sapık komşumuzun büyük-küçük demeden bütün kızları ve erkekleri balkonda gözetlemesi.

-Aşağı kattaki kafadan kontak komşumuzun, -kendisinden akıllı olduğunu düşündüğüm- köpeğinin sürekli havlaması.

-Duvarlar ince olduğundan yan apartmanda oturanlarında sesleri rahatça duyulabiliyor. Yan apartmandaki karı-kocanın sürekli anne-baba kavgası yapması ve bundan dolayı sabahları uykumun yarıda kesilmesi.

-Kaplumbağamızın evde kaybolması ve bütün gün onu aramamız.

-ve evde ben yokmuşum gibi davranılmamasından nefret ediyorum.:))


Sanırım ben de bu yazıyı 2 kişiye paslamalıyım, 'mim'lemenin adetiymiş bu herhalde. O zaman ben de Pandora ve Gaykedi'yi 'mim'liyorum. Hayırlı uğurlu olsunnn...:)))

Teşekkürler Çobankızı...
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

13 Eyl 2008

Osmanlıca mı, o da ne?:)


Seni bulmaktan çok aramak isterim.
seni sevmeden önce anlamak isterim.
seni bir ömür boyu bitirmek değil,
sana hep yeniden başlamak isterim.

Özdemir Asaf


Ameliyattan beş gün sonra adam gibi internete girip bir şeyler karalamayı tercih ettim. Zamanımın büyük bir bölümünü bu sıralar kitap okuyarak ve televizyon seyrederek geçiriyorum. Özellikle sabahları yayımlanan kadın programlarının tiryaksi oldum denebilir, bence ne kadar saçma olursa olsun bu tür programların bağlıyıcı bir etkisi olduğu muhakkak. Bu programları istisnasız her gün seyreden, olayı alışkanlık haline getiren bayanlara artık kızamıyorum nedense:) Bence o programlar Türk halkının yaşayışının, mizahî yönünün bir yansıması. Bu tür programları seyrederek zaman öldüren, hayattan haberi olmayan bir kuşak yetişiyor, bu gerçekten çok üzücü. Ama arada gülmek için seyretmek gerekiyor ya:)

Her neyse sadete gelelim, kanalları kolaçan ederken, 'Selena' isimli bir dizi gözüme çarptı. Çocuk dizilerini seyretmek adetim değildir. Osmanlıca ödevimi bitirmeye koyulayım dedim,Canım ne kadar sıkıldı tahmin edin artık:) Bir taraftan Osmanlıca ödevini yapıyor, diğer taraftan göz ucuyla diziyi izliyordum. Zihnimin, Halit Ziya Uşaklıgil'in 'Mai ve Siyah' romanındaki Osmanlıca kelimeleri ve anlamları ezberlemekten yorulduğu bir vakit, 'Selena' isimli dizinin başrol oyuncusuna söylenen yukarıda yazdığım dize adeta bende rahatlama etkisi yarattı. Can çekişen balığın tuzlu suya atılarak azad edilmesi şeklinde beliren bu rahatlık sayesinde silkelendim, daha sonra ise kurnazlık yapıp kitaptan bir sayfa atladım.(Bunu ilk defa yaptım,inşallah alışkanlık haline getirmem.) Ve işte o an topluma ait bir birey olduğumun farkına vardım:)

Belirtmeden geçmeyeyim: Sevgili Çoban kızı'nın 'mim'lediği 'Evde nefret edilesi durumlar' konulu yazıyı yazmak şimdilik kısmet olmadı. O amaçla girdim internete ama nedense yaşadığım bir olayı anlatıp, bu güzel şiiri sizinle paylaşmak geldi içimden. Şiirin tadını çıkarmanız dileğiyle. Çoban Kızı yarın kesin yazacağım, teşekkürler...
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

11 Eyl 2008

Ben Çocuğum Diyenlere...


Bir Bilgeye sormuşlar:
Dünya'nın en olgun insanı olduğunuz söyleniyor,buna katılıyor musunuz?

O da:
Dünya'nın en aptalca kanısı bu, demiş.

Peki, o zaman dünyanın en olgun insanı ya da olgun insanı kim?
Bilgenin cevabı bizi düşünmeye sevkeder. Çok şaşırtıcı ve kimilerine göre aptalca bir cevap veriyor bilge:

Dünya'nın en olgun insanı ben değilim; hayatı boyunca okumuş, kendini geliştirmiş bu yüz yaşındaki adam, bir çocuğun olgunluğuna erişememiş, der kendine göstererek...


Ben de bir hata yaptığımda çocukluğumu bahane ederek, hatamı örtbas edenlerdenim. Halbuki bu çok yanlış bir düşünce, çünkü saf, çıkarsız, düşüncelerini korkusuzca hayata haykırabilecek, kısacası çocuk olgunluğuna erişmiş biri kolay kolay başkalarını yüz üstü bırakmaz, kalp kırmaz,kıramaz, çıkar ilişkisine dayalı bir dostluk edinemez,yalan söylemez,çalıp çırpmaz, insan öldüremez ve daha bir sürü şey...

Keşke hep çocuk kalabilsek, inanın bu dünya bizim için daha yaşanılabilir olurdu.

Teşekkürler...
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

7 Eyl 2008

Ülkemize İltica Eden Mülteciler ve Durumları


Bugünlerde yazı yazmaya hiç niyetim yok. Ama yazmadan da olmuyor ki. İnsanlar namaz kılarken, oruç tutarken, kısacası Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirirken nasıl ruhunun derinliklerinde mistik bir gücü, maneviyatın doruğuna erişmenin verdiği haz ve mutluluğu hissederse, ben de yazı yazarken aynı oranda saadete eriyorum.

Bu yazımda sizlere yabancı ülkelerden Türkiye’ye iltica eden Mültecilerden bahsetmek istiyorum. Bugün Ntv , Mültecilerle ilgili bir belgesel yayımladı. Ne yalan söyleyeyim içim burkuldu onları izlerken. Doğuda insanlarımız çile çekerken, açlık sınırının altında yaşarken, ekonomik bir bunalımın içine girmişken ve hala daha ülkemizi bölmek isteyen örgütlerin provakasyonları ile uğraşırken, bir de mülteci sorununu mu ele alacağız şeklinde bir düşünceye kapılmayın lütfen. Hiçbirimiz onların yerinde olmak istemezdik, onların bir bayrağı veya bir vatanı yok. Onlar bizim ülkemizde adeta esir gibiler.

Şu ana kadar iki belgesel izledim mültecilerle ilgili. İlki, Filistin, Irak ve İran’dan ülkemize iltica eden mültecileri ele alıyordu. Yani, çoğu beyaz Arap ve Acem mülteciler… Malumunuz Irak ve Filistin hala işgal altında ve her gün yüzlerce insan ölüyor. Bu kaos ortamından kurulmak isteyen birçok Arap, daha iyi bir yaşam standardına kavuşmak için Türkiye’ye iltica ediyor. Çoğu İranlının Türkiye’ye kaçış sebebi ülkenin yönetiminden memnuniyetsizlik. İranlı mültecilerin çoğu eşcinsel, geri kalanı ise solcu kesim. Özellikle İran’da eşcinseller tepkiyle karşılanıyormuş. Ebeveynlerin çocuğunu bu durumundan dolayı hor görmesi, eşcinselleri hayvan yerine bile koymayan,onlara ucube, haysiyetsiz, insan dışı bir varlıkmış gözüyle bakan cahiliye devrini aşamamış insanların çok oluşu ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi eşcinsellere ağır cezaların uygulanması İranlıların rotalarını komşuları Türkiye’ye çevirmesine sebep olmuş.

İkincisi, Afrika’daki savaştan kaçan ve Türkiye’ye sığınan siyahi mülteciler. Onların işleri oldukça zor. Ten renginden dolayı Türk olmadığı belli olan bu insanlar ülkemizde en çok eziyet gören mülteciler sınıfı. Çoğu kez tacize ve gaspa uğrayan bu insanlar barınacak bir yer dahi bulamıyorlar ülkemizde. Çoğu zaten diğer büyük ülkelere iltica ederken ölüp gidiyorlar.İnsanların acizliğini kullanıp hayalleriyle oynayan dolandırıcı ve düzenbazlara söyleyecek söz bulamıyorum, öldürdükleri mültecileri düşünüp vicdan azabı çekmiyorlar mı hiç? Uykuları kaçmıyor mu? Ülkemiz bu ve benzeri insan sömürücülerine karşı harekete geçmeli!

Ne kadar yazık! Halbuki onlar da bizim gibi insanlar. Kimisi öğretmen, kimisi şoför, kimisi doktor… Bizim ülkemize geldikleri zaman ise hiçbir şey olup çıkıyorlar. İnşaatta çalışıyor, hamallık yapıyorlar, eziliyorlar, çıldırma noktasına geliyorlar. Ailelerinden çeşitli sabeplerden dolayı ayrılan bu insanları dil, din, ırk ayrımı yapmadan kabul etmeliyiz. Onlar Türkiye’ye güveniyorlardı…

Peki bu insanlar neden Türkiye’ye göç ediyorlar?
- Birincisi, Türkiye’de barış ortamının mevcut oluşu ve haklara saygı gösterilmesi.
- İkincisi, mültecilerin Avrupa’ya kaçak olarak gitmek istemesi ve Türkiye’nin ,Avrupa’ya geçiş noktası üzerinde bulunması.
- Diğer ülkelere nazaran ekonomik olarak daha ileri oluşumuz.
- İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde iş olanaklarının çok oluşu.
- Türkiye’nin diğer ülkelere göre daha az milliyetçi oluşu… gibi

Sonuç olarak ükemizdeki mülteciler ya ölüyor ya sınır dışı ediliyorlar. Bir kısmı ya Avrupa’ya kaçıyor ya da evlenip Türkiye vatandaşı oluyor. Çoğu mülteci de döneceğine ölmeyi tercih edip, düşük hayat koşulları altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.

(Not: Durum Avrupa’da da farksız değil.)

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

2 Eyl 2008

Diri Diri Gömülen Kadınlar Düşünün!



Filistinde genç bir kadın, babası tarafından diri diri toprağa gömülerek öldürüldü.
El Arabiya'nın internet sitesinde yer alan habere göre Filistin'de genç bir kadın, "aile şerefini" korumak gerekçesiyle diri diri toprağa gömüldü.

70'li yaşlardaki babanın polise teslim olarak kızının ölümünü haber verdiği belirtildi. İsmi açıklanmayan baba, kızın el, ayak ve ağzını bağladıktan sonra bir çukura gömdüğünü söyledi.



Filistin polisinin, otopsi yapılması için kadının cesedini çıkardığı belirtildi. Yapılacak incelemede kadında darp izi olup olmadığı yada ölümün definden önce meydana geklip gelmediği belirlenecek.
Öte yandan polisin, cinayetle ilgileri olabileceği şüphesiyle kadının dört kardeşini de gözaltına aldığı belirtildi.

Pakistan'da insan hakları örgütlerinin, vurulduktan sonra diri diri gömüldüğünü söylediği 5 kadının öldürülmesiyle ilgili soruşturma başlatıldı.

Pakistan İçişleri Bakanlığı yetkilisi Rahman Malik, geçen ay ülkenin güneybatısındaki Belucistan eyaletinin başkenti Ketta'nın Babakot köyünde 5 kadının öldürülmesiyle ilgili olarak soruşturma başlatılması ve bir hafta içinde rapor hazırlanması emrini verdiğini açıkladı.



Malik, yaptığı açıklamada, "Burası bir Avrupa toplumu değil. Bizler farklı bir toplumuz ama kadınlara karşı ne din ne de kültür adına şiddet hoş görülür" dedi.
İnsan hakları örgütleri, 3'ü seçtikleri kişilerle evlenmek isteyen 5 kadının katillerinin, bölgede güçlü ve siyasette yeri olan bir aileyle bağlantılı olduklarını ve polisin konuyu soruşturmasını engellediklerini öne sürüyor. Olay, çok sayıda kadının namus cinayetine kurban gittiği ülkeyi sarsmıştı.
Pakistan'daki İnsan Hakları Komisyonuna göre, ülkede her yıl bin civarında kadın namus cinayetine kurban gidiyor.



Ünzile insan dölü
On kardeş beşi ölü
Büyüdükçe ufak
Ve gelir de görücü

İnci gibi dişi
Görücü bilir işi
Söğüdüm ağlar gider
Olur hatun kişi

Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk,hem de kadın
Onikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın ünzile

Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor
Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor

Korkar durur gitmez
Köyün en son çitine
İnanır o sınırda dünyanın bittiğine
Ünzile insan dölü
Bilinmezlere gebe
Sırların mihletini yüklenipte beline

Varmadan sekizine
Ergin oldu Ünzile
Hem çocuk hem de kadın
Onikisinde ana
Bir gül gibi al ve narin
Bir su gibi saydam ve sakin
Susar kadın Ünzile

Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor
Yağmuru kim döküyor
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor.
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

29 Ağu 2008

Anneye Mektup...



Anneden Oğluna

Canım Tutku'm, sevgili oğlum, şu anda sen 5 yaşındasın. İnşallah bu defter sağlam kalır ve bu yazdıklarım sana hatıra kalır. Yavrum, yaşım 36 ve seni çok zor büyütüyorum. Çünkü oldukça afacansın. Ama senin için her türlü fedakarlığa hazırım. Tek arzum ileriki yıllarda beraber olabilmek. Yani okuduğunu, bir meslek sahibi olduğunu görmek. Bütün bunların hayalini kuruyorum. Kendimi asker anası olarak görmek istiyorum. İnşallah bu günlerde de hep beraber oluruz.

Hayatında mutlu günlerinin çoğunlukta olması dileğiyle, öpüyorum...


Nurten Kara / 3 Aralık 1994


Oğuldan Anneye

Ateşlendiğimde yanımdan bir an bile ayrılmayan,yemeyip yediren, içmeyip içiren,çocukları için işinden ayrılan, yuvası ve çocukları uğruna babamın kahrını çeken:) , bizim eğitimimiz, bizim sağlığımız sıhhatimiz, daha iyi hayat koşulları içinde yaşayıp mutlu olmamızı dileyen ve bunun için de 40 yaşından sonra çalışmaya başlayan, çalışırken ayaklarının titrediğini ve soğuğun iliklerine işlediğini hissedince aklından : " Aman, çocuğum oralarda zorluk çekmesin" diye geçiren, üniversiteyi kazandığımda kendisi kazanmışçasına sevinen, bizim için saçlarını süpürge etmek için bir an bile düşünmeyen bir anne düşünün, O benim biriciğim, meleğim, birtanemmm!

Anne olmak zordur, özveri,fedakarlık, emek gerektirir. Sen bizim her daim yanımızda oldun anne! Sen görevini yaptın, sıra bizde...

Bundan 30,40 sene sonra belki yanımızda olamayacaksın, yüzünün hayali zamanla hafızamdaki yerini terk edecek ve o güzel cemalin rüyalarımı süslemeyecek.Çocuklarım olacak, belki onları senden daha çok severek senin maneviyatına haksızlık edeceğim. Fakat, biliyorum ki asla unutmayacağım tek bir şey var, o da; gül kokulu yanağını öperken yaşadığım hazdır!

Senin acını yaşamak istemem. Babamı kaybettiğimde oluşan boşluğu seninle doldurmuştum. Ya sen, biriciğim, bu dünyadan göçüp gittiğin vakit, kim senin yerini dolduracak ha kim? Bazen bunları düşündükçe çıldıracak gibi oluyor, bu hain düşüncelerin hemen beni terk etmesini diliyorum Tanrı'dan.

Gökyüzünden düşen su damlacıkları zamanla denizin kabarmasına, hırçınlaşmasına ve azgınlaşmasına sabep olur ya, senin de gözünden düşen bir damla gözyaşı aynı şekilde benim iç dünyamın kabarıp köpürmesine sebep teşkil eder.

Sana daha iyi bir hayat yaşatma gayesi içinde olan en küçük çocuğun Tutku'nun hatrı için bir damla daha gözyaşı dökme anne!

Seni seviyorum!

Kadir Tutku Kara/ 29 Ağustos 2008


Annem'e Şiir

Özlüyorum,çok özlüyorum seni
Ne olurdu şimdi yanımda olsan
Oturur,izlerdim gözlerindeki beni
Melûl-mahzun bana baksan

Tarhananı özledim en çok
Hâlâ kurulumu bahçede tandır?
Burdaki de nimet ama tadı yok
İşte ağlamalarım bundandır.

Gurbetin bağrına düştüm düşeli
İnlerim,feryâdımı kim duyar?
Öyle bir yanlışa düştüm ki
Gel,mübarek sesinle beni uyar

Başını alıp ellerinin arasına
Dalma derin düşüncelere
Dert bağrımızda sıra sıra
Doruğu ulaştı göklere

Ne yapalım bu imiş payemiz
Gurbet aramızda taştan duvar
Mahşere kalsın buluşma gayemiz
Kışın arkasına saklanmış bahar

Kutlu bir yolda yolcusun şimdi
Aklın yine bendedir bilirim
Dayan,biraz daha özle beni
Üç-beş güne kalmaz ben de gelirim.



İsmail Alperen Biçer

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

28 Ağu 2008

Beach Voley, Nam-ı değer Sahil Voleybolu

Bu sene voleybol turnuvasına üçüncü kez katıldık. Geçen senelerde bir başarı kaydedememiştik, fakat bu sene bir şeyler yapabileceğimize inanıyorduk, bunun için çalışmalara başladık. "Umut-Azim-Başarı" bu üç mefhumla yola çıktık. Biz profesyonel voleybolcular değiliz, ama voleybolu, daha doğrususu sporu seviyorduk. Ege Üniversitesi'nde Diş Hekimliği Bölümü'nü okuyan arkadaşım Mehmet ile ben eksiklerimizi tamamlamak için kendimize 15 gün süre tanıdık, bu 15 günde neler yapmadık ki:



1- Saat üçte kumsalda oynamaya başlıyorduk, saat altıya kadar ne yaparsak kâr. 3 saat sonra 15 dakika mola veriyorduk. Birlikte en yakın bakkala gidip buz gibi kola içmek kadar güzel şey yoktu çalışmalarımızdan sonra. Keyfimize diyecek yoktu... Her geçen gün daha çok hırslanıyor, maçların başlayacağı günü iple çekiyorduk. Geçen senelerde başarısız olmamızın sebebi boyumuzun kısa oluşu ve bundan dolayı smaç basamayışımızdı. Ama bu sene boyumuz çok uzundu ve artık smaç basabiliyorduk, bu bizi daha çok hırslandırıyordu, bazen bizi yenecek kimse yok, biz en iyiyiz diye rehavete kapıldığımız bile oldu.



2- Saat 6'ya kadar kumsalda oynuyorduk, daha sonra 6.30'da voleybol sahasında buluşuyor ve filede alıştırmalar yapıyorduk. Bu, saat 9.00'a kadar sürüyordu. Akşam oluyordu, etraf zifiri karanlık. Görenler bizi ya deli zannediyordu ya da voleybol aşığı:)



3-Sonuç: Alnımız ak, yüzümüz pâk, başımız dik bir şekilde voleybol turnuvasını tamamladık. Önemli olan başarılı olmak değildi bizim için. Biz mücadele ettik, en iyi şekilde oynadık, elimizden geleni de yaptık.

1. maçımızı Taşucu'nda çocukluk arkadaşlarımdan biri olan Önder ve onun askerî lisede voleybolcu olan arkadaşıyla yaptık. İlk maçımızı kaybettik ve mağluplar grubuna dahil olduk.

İkinci bir yenilgi bizim turnuvadan elenmemize sebep olacaktı. Bizim gibi yenilen bir takımla karşı karşıya gelecektik. Şansa bakın ki, kavgalı olduğum ve bir senedir hiç konuşmadığım eski bir arkadaşım ve eşi ile oynayacağımız belli oldu. Kafamdan hayaller kurmaya başlamıştım, ne olursa olsun bu maçı alacaktık. Biz daha iyiydik ve daha çok çalışmıştık. Emeğimizin karşılığını almak istiyorduk, karşımızda hiç çalışmamış, eğlencesine giren bir takım vardı. Oyuna iyi başlamıştık; fakat onlar da pes etmiyorlardı. Bizim hatalarımız sayesinde bir sürü puan toplamışlardı. Eyvah!, dedim, galiba bitti. Servis sırası bana gelmişti. Skor: 17-14. Onların maçı almasına dört sayı kalmıştı ve bizden 3 sayı öndeydiler. Servis sırası bendeydi. Bu turnuvada servislerim çok kötüydü, kaçırırsam oyunu onlara kendi elimle vermiş olacaktım. Dört servis kullandım, dördünü de karşılayamadılar. Ve biraz da servislerin yardımıyla oyunu 21-18 aldık.

Son maçımızı 40 yaşlarında 2 beden eğitimi öğretmeniyle yapacaktık. Onlardan iyiydik, fakat servislerimiz o maçta berbattı. Biz son maçı tecrubesiz olduğumuzdan kaybetmiştik. Çok üzülmüştük,fakat Şunu anladık: Bu bir takım oyunuydu. Birimizin motivasyonu diğerini etkiliyordu. Ben çabuk pes eden biri olduğumdan ortağım da çoğu zaman oyundan düşmüştü. Birbirimize güvendiğimiz zaman ise maçı alnımızın akıyla almayı başarmıştık. Seneye daha iddialı olacağımıza şüphe yok. Geçen sene hiç maç alamadık, bu sene bir maç aldık, seneye de herhalde 3 maç alırız diye tahmin ediyoruz. Hayırlısı...

Yazıyı Atatürk'ün meşhur sözüyle bitirmek istiyorum: " Ben, sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim."
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

21 Ağu 2008

Sınav Günlükleri İsimli Kitabın Arka Kapak Yazısı

"Geçmişi yeniden yaşayamayız. Geçmiş tedavülden kalkmış para gibidir. Gelecek çok uzakta, onu göremeyiz. O, senet gibidir. Bugün ise nakit paradır. Eğer geleceği değiştirmek istiyorsanız ‘bugünü’ değerlendirin ve değişimi hayallerinizde değil ‘bugünde’ gerçekleştirin. Çünkü ancak ‘bugün’ kontrolümüz altındadır ve bizler sadece kontrolümüzde olan şeyleri değiştirebiliriz."
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

1 Ağu 2008

Yapım Ekleri Nelerdir? (Ayrıntılı Açıklama)


A. İsimden İsİm Yapma Ekleri:

İsimden isim yapma ekleri, isim kök ve gövdelerine getirilerek onlardan yeni isimler yapan eklerdir. Bu eklerle yapılmış isimlerin manaları bir önceki ismin manasına çok yakından bağlı olur. Genellikle getirildiği isimle ilgili yer, meslek, topluluk, vasıf, bağlılık, aitlik vb. isimleri gibi kelimeler yaparlar.

1. –lık,-lik,-luk,-lük Yer isimleri yapar. Bu isimler nesnenin mekanını veya çok bulunduğu yeri ifade ederler: taş-lık, orman-lık, boş-luk, kömür-lük, koru-luk, gül-lük, ekin-lik gibi.b. Alet isimleri yapar. Bunlar nesne ile ilgili bir alet bir eşya ifade ederler: baş-lık, göz-lük, söz-lük, gece-lik, korku-luk gibi.c. Topluluk isimleri yapar. Bu isimler yapıldıkları isimlerle ilgili bir topluluk, bir bütünlük ifade ederler: genç-lik(gençlerin bütünü), türk-lük (türklerin topluluğu, bütünü) gibi. d. Vasıf isimleri, yani sıfat yapar: gün-lük, yıl-lık, hediye-lik, kira-lık, kış-lık, adım-lık gibi.e. Soyut isim yapar: güzel-lik, iki-lik, müdür-lük, temiz-lik gibi.Bu ekin bir özelliği de bazen çekim eklerinden sonra gelerek isim yapmasıdır: gün-de-lik, on-da-lık gibi.
2. –cı,-ci,-cu,-cü,-çı,-çi,-çu,-çü Bu eklerin başlıca fonksiyonu meslek ve uğraşma isimleri yapmaktır (Osmanlıcada başlangıçta c’li ve yuvarlak şekilleri yoktu.): av-cı, eski-ci, yol-cu, göz-cü, aş-çı, bek-çi, ok-çu, süt-çü gibi.

3. –lı,-li,-lu,-lü Esas fonksiyonu sıfat olarak kullanılan vasıf isimleri yapmaktır. Kısaca ek ve sahiplik ya da bağlılık ifade eder. Sahiplik görevinde bir kendinde bulundurma ifadesi belirtilir: baş-lık, kilit-li, su-lu, ölüm-lü gibi.Bağlılık fonkisyonunda da bir mensup olma ifadesi göze çarpar: Ankara-lı, lise-li, köy-lü gibi.

4. –sız,-siz,-suz,-süz Bu ek –lı,-li,-lu,-lü ekinin olumsuzudur. Onun için menfi isim eki veya menfi sıfat eki adı ile de anılır: taş-sız, iş-siz, su-suz, görgü-süz gibi.Bu ek nadir olarak bir çekil eki olan iyelik ekinden sonra da kullanilabilir: annem-siz, babam-sız gibi.

5. -ki Bu ek aitlik eki adını alır. Başlıca fonkisyonu içinde blunma, bağlılık, ve aitlik ifade etmektir. Bu fonkisyonla sıfat ve zamir yapar: şimdi-ki, karşı-ki, sonra-ki, öte-ki, beri-ki, evvel-ki, dün-kü, gece-ki gibi.İkinci kullanışı –da,-de,-ta,-te, çekim ekinden sonraki kullanılışıdır: bende-ki, yerde-ki, aşağıda-ki, sende-ki, evde-ki, üniversitede-ki, gibi.Üçüncü kullanışı –ın,-in,-un,-ün,-nın,-nin,-nun,-nün çekilm ekinden sonra getirilmesidir: benim-ki, yolcunun-ki, adamın-ki, evin-ki, arkadaşımın-ki gibi.Bu ekin bazı örneklerde –kü şekli de görülür: dün-kü, bugün-kü, gönülün-kü gibi.

6.-cık,-cik,-cuk,-cük Bu ek Türkçenin çok işlek küçültme ve sevgi ekidir. Bu iki fonksiyon bazen bir arada, bazen da tek başına görünür: baba-cık, dudak-cık, kısa-cık, Mehmet-cik, göl-cük, tosun-cuk gibi.Bu ek bazı kelimelerde kendisinden önce gelen ünsüzü düşürür: ufa-cık (ufak-cık), küçü-cük (küçük-cük) gibi.Bu ek bazen da önüne bir vokal alır: bir-i-cik, az-ı-cık gibi.Bu ekin bir özel kullanılışı da -ca, -ce, -ça, -çe çekim ekinden sonra gelmesidir: usul-ca-cık, yavaş-ça-cık, ufa-cı-cık gibi.Bu ekin özellikle sevgi fonksiyonu çok işlek durumdadır. Bu fonksiyonuyla en çok iyelik eki getirilerek pek geniş ölçüde kullanılır: anne-ciğ-i-m, kardeş-ciğ-i-m, Ahmet-ciğ-i-m gibi.

7. –cak, cek Bu da ikinci bir sevgi ve küçültme ekidir: kuzu-cak, yumur-cak, demin-cek, sevdi-cek gibi.

8. –cığaz, -ciğez, -cuğaz, -cüğez Bu ek küçültme ve sevgiden başka zavallılık da ifade eder. Acıma, şefkat ve merhamet gösterir: bey-ci-ğez, yavru-cuğaz, kız-cığaz gibi.

9. –cağız, -ceğiz Küçültme ve sevginin dışında acıma da ifade eder. Yalnız bu acıma ekinin zavallılık fonksiyonu daha kuvvetlidir: kız-cağız, hayvan-cağız, ev-ceğiz, köy-ceğiz gibi.Bu ekin bir de şu-n-cağız, o-n-cağız gibi kullanışları vardır.

10. –ca, -ce, -ça, -çe Bu ek aslında çekim ekidir: insan-ca, yavaş-ça örneklerinde olduğu gibi.Ancak sonradan klişeleşerek veya fonksiyon değiştirerek yapım eki hâline gelmiştir. Yapım eki olarak fonksiyonu dil isimleri yapmaktır: Alman-ca, İngiliz-ce, Türk-çe, Arap-ça gibi. Bu ek bazen da klişeleşmiş olarak, kalıplaşmış olarak ayrı isimler yapar: ala-ca, kara-ca, ak-ça gibi.Böyle klişeleşmiş şekli bilhassa yer isimlerinde çok görülür: Sütlü-ce, Kanlı-ca, Çamlı-ca, Derin-ce, Yeni-ce gibi.

11. –daş, -taş Başlıca fonksiyonları eşlik, ortaklık ve mensubiyet, bağlılık ifade etmektir: ırk-taş, arka-daş, din-daş, soy-daş, meslek-taş, sır-daş, ülkü-daş gibi.

12. –ncı, -nci, -ncu, -ncü Sayı isimleri yapmakta kullanılır. Fonksiyonu asıl sayı isimlerinden sıra, derece ifade eden sayı isimleri yapmaktır: bir-i-nci, iki-nci, yüz-ü-ncü gibi.Sayılar dışında yine sıra ifade eden bir iki kelimede de bu ek görülebilir: kaç-ı-ncı, orta-nca, son-u-ncu gibi.

13. –ar, -er, -şar, -şer Fonksiyonu asıl sayı isimlerinden dağıtma, bölme, ayırma sayı isimleri yapmaktır: bir-er, dörd-er, elli-şer gibi.

14. –z Sayı ismi yapan eklerden biridir. Daha çok birden ona kadar olan sayılar arasında kullanılır. Fonksiyonu yakınlık, eşlik ifade eden topluluk isimleri yapmaktır: iki-z, dörd-ü-z, yedi-z gibi.

15. –sı, -si, -su, -sü Bir iki kelimede görülür. Benzerlik, gibilik ifade eder: çocuk-su, kadın-sı gibi.

16. –msı, -msi, -msu, -msü Bu ek de benzerlik ve gibilik ifade eden bir ektir. Bilhassa renk ve tat isimlerinde çok kullanılır: ağac-ı-msı, ekşi-msi, mor-u-msu, acı-msı gibi.

17. –mtrak Bu ek de benzerlik ve gibilik ifade eden eklerden biridir: acı-mtrak, beyaz-ı-mtrak gibi.

18. –rak, -rek Bu ek karşılaştırma ekidir. “Daha çok” ifadesi taşır. Bir iki kelimede kalmıştır: ufa-rak (ufak-rak), küçü-rek (küçük-rek), yeğ-rek (daha iyi) gibi.

19. –lı (-li, -lu, -lü) ........-lı ((-li, -lu, -lü) Çift kullanışlı bir ektir. Bu arada bulunma ifade eder. Kısacası “ve” mânâsına gelir: iri-li, ufak-lı, gece-li, gündüz-lü, ana-lı, baba-lı, sağ-lı, sol-lu gibi.

20. –layın, -leyin Bu ek eskiden gibilik, eşitlik ifade eden bir çekim eki idi. Bugün birkaç vakit isminde görülür: sabah-leyin, gece-leyin, akşam-leyin gibi.

21. –cılayın, -cileyin Bu ek de eskiden bir eşitlik çekim eki idi. Bugün bir yapım eki gibi klişeleşip kalmıştır. Bazı zamirlerde görülür: ben-cileyin, sen-cileyin, bu-n-cılayın gibi.

22. –an, -en Bu ek işlek değildir. Ancak bir iki kelimede görülür: oğul-an (oğlan), er-en, kız-an gibi.

23. –kek Bu da işlek olmayan bir ektir. Belki sadece er-kek kelimesinde vardır.

24. –kan İşlek olmayan bir ektir: baş-kan kelimesinde vardır.

25. –ç İşlek değildir, ana-ç, ata-ç, baba-ç kelimelerinde vardır. Kuvvetlendirme fonksiyonu mevcuttur.

26. –ka, -ge İşlek olmayan bir ektir. Kökün dışındaki mânâsını ifade eder. Yani bir dışındalık fonksiyonu vardır. Aynı mânâya gelen iki kelimede görülür: baş-ka, öz-ge.

27.- cıl, cil, -cul, -cül, -çıl, -çil, -çul, -çül Sadece üç beş örnek görülür. Benzetme ve mübalâğa ifadesi taşır: ev-cil, ben-cil, balık-çıl, tavşan-cıl, ölüm-cül, kır-çıl, ak-çıl, insan-cıl, av-cıl gibi.

28. –dırık, -dirik, -duruk, -dürük Birkaç kelimede görülür. Âlet isimleri yapar: boyun-duruk, çiğin-dirik (omuzluk), eğin-dirik (sırt örtüsü, şal) gibi.

29. –man, -men Mübalâğa ve benzerlik ifade eder. Üç beş kelimede görülür: ak-lan, koca-man, kara-man, küçü-men (küçük-men) gibi.

30. –aç, -eç Benzetme ve ilgi ifadesi taşır: top-aç, kır-aç, boz-aç (boza çalan, boz renginde) kelimelerde olduğu gibi.

31. –şın, -şin Renk isimlerinde görülür. Yakınlık, benzerlik ifade eder: sarı-şın, kara-şın, gök-şin gibi.

32. –ak, -ek İşlek değildir. Bir iki kelimede görülür. Benzerlik ifade eder: top-ak, sol-ak, ben-ek gibi.

33. –k(a), -k(e) İşlek değildir. Benzerlik ifade eder: top-u-k, bala-k, bebe-k gibi.

34. –z İlgi, benzerlik ifade eder: top-u-z gibi.

35.-t Denklik ifade eder: yaş-ı-t, eş-i-t gibi.

36. –tı, -ti, -tu, -tü Yalnız tabiat taklidi kelimelerde kullanılan işlek bir ektir: parıl-tı, zangır-tı, gürül-tü, fokur-tu, kütür-tü gibi.

37. –az, -ez İlgi ifade eder: ay-az kelimesinde vardır.

38. –ay, -ey İlgi ifade eder: gün-ey, kuz-ey (kuz-ay) gibi.

39. –l (-ıl, -il) Benzerlik ifade eder: yeş-i-l, kız-ı-l gibi.

40. –sıl, -sil, -sul, -sül Benzerlik, ilgi ifade eder: yok-sul kelimesinde bu ek vardır.

41. –sal Yer ifade eder: kum-sal kelimesinde vardır.

42. –gıl, -gil, -gul, -gül, -kıl, -kil, -kul, -kül İlgi ifade eder: kır-kıl, iç-kil, dört-gül, gibi az kullanılan birkaç kelimede vardır.Bu ekin –gil şekli bugün bilhassa ağızlarda aile ve ev ismi yapmakta çok işlektir: Ali-gil, Uşaklı-gil, ablam-gil gibi.

43. –la, -le İşlek değildir. Kış-la, yay-la kelimelerinde görülür.

Yabancı Ekler: Türkçeye bazen yabancı dilden ekler de geçmektedir. Bu ekler önce kendi kelimeleri ile geçmekte, sonra Türkçe kelimelere de sıçrayabilmektedir. Bunlardan iki örneği burada gösterebiliriz:

-i Aslında Arapça’dan geçen nisbet î’sidir. Türkçe kelimelerin sonuna gelerek bazen isimden isim yapma eki şeklinde kalıplaşmıştır: armudi, gümüşi, kurşuni, varsağı gibi.

-al, -el Türkçeye batı dillerinden gelen –al, -el, eki de yaygınlışmaktadır: sosyal, kültürel’in yanında ulus-al, siyas-al, yer-el, bölge-sel gibi.

Kalıplaşmalar, Kısaltmalar: Türkçede bazı kalıplaşmalar ve kısaltmalar da göze çarpabilir. Örneğin Fatoş, Memoş, İbiş, minnoş gibi kısaltmalarda bir “ş” unsuru görürüz. Bu bir ek değildir, türeme bir ses durumundadır.

Öte yandan şappadak, cuppadak, pattadak gibi ses taklidi kelimelerde de benzer bir –dak, -dek ‘li unsur görülür. Şüphesiz bu da bir ek değildir ve bu kelimeler ayrı ayrı paralel ses taklitleridir.



B. Fiilden İsim Yapma Ekleri:

Fiilden isim yapma ekleri fiil kök ve gövdelerinden isim yapmak için kullanılan eklerdir. Bu eklerin sayısı çok fazladır. En kalabalık yapım ekleri bunlardır. Bu da Türkçenin fiilden isim yapmaya çok yatkın bir dil olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda Türkçede isimlerin büyük kısmının hareket vasfı ile belirtilen isimler olduğunu ortaya koymaktadır. Türkçe gibi fiile dayanan bir dil için bu da pek tabiîdir.Bu eklerin sayıları gibi işleklikleri ve kullanış sahaları da çok geniştir. İçlerinde işleklik ve genişlik bakımından çekim eklerine yakın olanları çoktur.Bu eklerin bir kısmının belirli fonksiyonları vardır. Bir kısmının ise fonksiyonları belirsizdir.Başlıca fiilden isim yapma ekleri şunlardır:

1. –mak, -mek Bu ek, bütün fiilden isim yapma eklerinin başında gelir. İşleklik derecesi en geniş bir ektir. Bütün fiil kök ve gövdelerine getirilir.Fonksiyonu hareket ismi yapmaktır. Fiil kök ve gövdelerine getirilerek onları kullanış sahasına çıkarırlar: aç-mak, yaz-mak, oku-mak, uyu-mak, gör-mek, bekle-mek, çekil-mek, düşün-mek, sürüklen-mek, ilikle-mek gibi.Bu ekle yapılan isimler sıfat olarak kullanılamazlar.Bu ek fiillerin geçici hareket ismini yapar. Bu isimler ancak çok nadir olarak klişeleşip kalıcı nesne ismi olurlar: ye-mek, çak-mak gibi. Bu ekin bir özelliği de sonuna iyelik eki almamasıdır: bilmeğ-i-m, gez-meğ-i-n şekilleri kullanılmaz.

2.-ma, -me İşleklik sahası bütün fiil kök ve gövdelerini içine alan bir ektir. Bu ekin fonksiyonu iş isimleri yapmaktır: yaz-ma, oku-ma, git-me, yaklaş-ma, oyalan-ma, püskürt-me, ezdir-me, açıklan-ma, veriştir-me gibi.-mak, -mek’te yürüyen canlı bir hareket ifadesi vardır. –ma, -me’de ise bu hareketle yapılan iş anlatılır: yürümek-yürüme, kapamak-kapama gibi.Dolayısıyla –ma, -me’de daha belirli bir isim olma vasfı vardır. Bu sebeple böyle isimler –mak, -mek’lilerden daha fazla kalıcı nesne ismi olmaya elverişlidirler: dondur-ma, yaz-ma (eser), dol-ma (yiyecek), iç-me nesne isimleri gibi.Bu ekle yapılan isimler iş isimlerinden başka, bazen kalıı niteliği dolayısıyla sıfat olarak da kullanılabilirler: dol-ma kalem, süz-me göz, kar-ma liste.

3.-ış, -iş, -uş, -üş Bu ek de bundan önceki iki ek gibi en işlek fiilden isim yapma eklerinden biridir. Bu son ikisi yalnız i-mek fiiline getirilmez. Diğer bütün fiillere gelirler. Fonksiyonu iş ismi yapmaktır: al-ış, yürü-y-üş, çekil-iş, otur-uş gibi.Bu ekle yapılan isimler de sıfat olarak kullanılmazlar.

4.-m Bu ek kalıcı nesne ismi yapan işlek fiilden isim yapma eklerinin başında gelir. Fiille ilgili çeşitli nesnelerin ismini yapar: al-ı-m, uçur-u-m, geç-im, öl-ü-m, biç-i-m gibi.

5.-k (ka), -k (ke) Bu ek çok işlek bir fiilden isim yapma ekidir. Harekete uğramış olan, o hareketten doğmuş bulunan veya hareketi yapan çeşitli nesnelerin isimlerini meydana getirir: aç-ı-k, düş-ü-k, dile-k, yat-ı-k, buruş-u-k, yuvarla-k, ele-k gibi.

6.-ak, -ek Bu ek de çok işlek bir ektir. Fiilin tesirinde kalan çeşitli nesnelerin isimlerini yapar. Bir mübâlâğa ifadesi de taşır: at-ak, dön-ek, kaç-ak, tapın-ak, dayan-ak, ürk-ek gibi.

7.-n Oldukça işlek bir ektir. Yapanı, olanı ve yapılan ifaden eder: tüt-ü-n, ek-i-n, gel-i-n gibi.

8.-gı, -gi, -gu, -gü, -kı, -ki, -ku, -kü Çok işlek bir ektir. Daha çok yapma ifade eden fiillere gelir. Çeşitli isimler yapar: say-gı, sar-gı, ser-gi, bil-gi, büz-gü, gör-gü, duy-gu, sor-gu, bıç-kı, bas-kı, iç-ki, kes-ki gibi.Daha çok tek heceli fiillere getirildiği görülmektedir.

9.-ga, -ge Örnekleri çok fazla değildir: bil-ge, dal-ga, yon-ga, böl-ge, süpür-ge, kavur-ga gibi.

10.-gın, -gin, -gun, -gün, -kın, -kin, -kun, -kün İşlek bir ektir. Esas itibariyle de tek heceli fillere getirilir. Görevinde bir büyültme, bir aşırılık mânâsı vardır, mübâlâğa ifade eder: dal-gın, az-gın, dar-gın, yetiş-kin, eriş-kin, küs-kün, alış-kın, bay-gın, gir-gin, ol-gun, piş-kin, coş-kun, aş-kın, düz-gün, üz-gün gibi.

11.-gan, -gen, -kan, -ken İşlek bir ektir. Tek heceli fiillere getirilmez. Kuvvetli bir mübâlâğa, bir aşırılık ifade eder: alın-gan, sıkıl-gan, konuş-kan, somurt-gan, çekin-gen, giriş-ken gibi.

12.-gıç, -giç, -guç, -güç İşlek değildir. Birkaç misalde görülür. Bu ekte de büyültme ifadesi vardır: dal-gıç, bil-giç, başlan-gıç, süz-geç gibi.

13.-gaç, -geç, -kaç, -keç Bundan önceki ekin bir eşidir: yüz-geç, kıs-kaç, utan-gaç gibi.

14.-ağan, -eğen Aşırılık, devamlılık, mübâlâğa ifade eder: ol-ağan, gez-eğen gibi.

15.-ıcı, -ici, -ucu, -ücü Fazlalık, devamlılık anlatır: al-ıcı, ver-ici, uç-ucu, gör-ücü gibi.

16.-ç Bir aşırılık ifade eder. Yalnız dönüşlü, yani –n’li fiillere getirilir: kıskan-ç, korkun-ç gibi.

17.-ı, -i, -u, -ü Çok işlek bir ektir: yaz-ı, dikil-i, ört-ü, kok-u gibi.

18.-a, -e Bir iki kelimede görülür: yar-a, öt-e, oy-a gibi.

19.-tı, -ti, -tu, -tü Esas itibariyle n’li fillerin gövdelerine getirilir. Çeşitli isimler yapar: akın-tı, öden-ti, çökün-tü, kurun-tu gibi.

20.-t Pek işlek olmayan bir ektir: öğ-ü-t, yoğur-t, um-u-t gibi.

21.-l Bugün belki bir tek ışı-l kelimesi vardır.

22.-sı, -si, -su, -sü Bir iki kelimede görülür: yat-sı, sin-si, yas-sı, tüt-sü gibi.

23.-anak, -enek İşlek olmayan bir ektir: sağ-anak, gel-enek, gör-enek gibi.

24.-amak, -emek İşlek değildir: kaç-amak, bas-amak gibi kelimeler vardır.

25.-mık, -mik, -muk, -mük İşlek değildir: kıy-mık, il-mik, kus-muk kelimelerinde bu ek vardır.

26.-aç, -eç İşlek değildir: gül-geç, tık-aç, kelimelerinde bu ek vardır.

27.-em İşlek değildir: tut-am, bur-am kelimelerinde bu ek vardır.

28.-al, -el İşlek değildir: Çat-al kelimesinde bu ek vardır.29.-alak, -elekBirkaç kelimede görülür: yat-alak, as-alak, çök-elek gibi.

30.-arı, -eri İşlek değildir: uç-arı, göç-eri gibi bir iki kelimede görülür.

31.-arak, -erek İşlek değildir: tut-arak kelimesinde bu ek vardır.

32.-amaç, -emeç işlek değildir: dön-emeç kelimesinde bu ek vardır.

33.-maç, -meç İşlek değildir: bula-maç, tut-maç gibi kelimelerde görülür.

34.-baç, -beç İşlek değildir. Ekin b’si fiilin n’sini m’ye çevirir: saklam-baç, dolam-baç gibi.

35.-sal, -sel İşlek değildir: uy-sal kelimesinde bu vardır.

36.-man, -men İşlek değildir: az-man, seç-men, say-man kelimelerinde bu ek vardır.

37.-sak, -sek İşlek değildir: tut-sak kelimesinde bu ek vardır.

38.-pak, -pek İşlek değildir: kay-pak kelimesinde bu ek vardır.

39.-van, -ven İşlek olmayan bir ektir: yay-van kelimesinde görülür.

40.-mur, -mür İşlek değildir: yağ-mur kelimesinde bu ek vardır.

41.-ca, -ce İşlek değildir: eğlen-ce, düşün-ce, güven-ce bu ekle yapılmıştır.

42.-cama, -ceme İşlek değildir: sürün-ceme kelimesinde bu ek vardır.

43,-maca, -mece İşlek olmayan bir ektir: bul-maca, bil-mece gibi. Sıfat Fiil (partisip) Ekleri: Yapım ekleri ile çekim ekleri arasında bir yer işgal ederler. Bazen çekim eki durumundadırlar: gel-en, gid-en gibi. Fakat kalıcı isim yapınca tam bir fiilden isim yapma eki durumuna geçerler. Bu sebeple onları da yine isim yapma eklerine ilave etmemiz gerekir.

44.-an, -en Çok işlektir. Az miktarda kalıcı isim yapar: düz-en, kır-an gibi.

45.-ar, -er Geçici isim yapmakta işlektir: koş-ar (adım), geç-er (akçe) gibi. Az miktarda klıcı isim de yapar: gid-er, kes-er gibi.

46.-r Geçici isim yapmakta çok işlektir: yürü-r, bil-i-r gibi. Kalıcı isim yapması azdır: gel-i-r, yat-ı-r gibi.

47.-mış, -miş, -muş, -müş Geçici isim yapmakta çok işlektir: susa-mış, oku-muş gibi. Az miktarda kalıcı isim yapar: geç-miş, dol-muş, ye-miş gibi.

48.-dı, -di, -du –dü, -tı, -ti, -tu, -tü Birkaç kalıcı isim yapmıştır: şıpsev-di, külbas-tı, beğen-di gibi.
49.-dık, -dik, -duk, -dük, -tık, -tik, -tuk, -tük Geçici isim yapmakta işlektir: duyulma-dık, gel-di-ği gibi. Bil-dik, tanı-dık gibi kalıcı isimler de yapar.

50.-acak, -ecek Geçici isim yapmakta çok işlektir: açıl-acak, görül-ecek gibi. Bir miktar kalıcı isim de yapar: yak-acak, giy-ecek gibi.

51.-ası, -esi Birkaç kelimede görülür: yıkıl-ası, kırıl-ası gibi.

52.-maz, -mez Geçici isim yapmakta çok işlektir: bit-mez, çık-maz gibi. Bazı kalıcı isimler de yapar: sol-maz, yıl-maz gibi.



Ç. Fiilden Fiil Yapma Ekleri:

Fiilden fiil yapma ekleri fiil kök ve gövdelerine getirilerek onlardan fiil yapan eklerdir. Sayıları azdır. İşleklik dereceleri çok geniştir. Bu eklerin bir vasfı da belirli fonksiyonlarının mevcut bulunmasıdır. Fiilden fiil yapma ekleri şunlardır:

1.-ma, -me imek fiili dışındaki bütün fiillere getirilir. Olumlu fiillerden olumsuz filler yapar: yap-ma, gül-me, de-me gibi.

2.-n Kendi kendine yapma veya olmak ifade etmektedir. Bazen geçişli bazen da geçişsiz fiiller yapar: al-ı-n, aç-ı-n, döv-ü-n gibi.Bu ek n sesi ile biten fiil köklerine getirilmez.Dönüşlülük eki –n-‘den başka bir de meçhullük ve pasiflik eki –n- vardır. Dönüşlülük: ara-n (çok arandı). Meçhullük ve pasiflik: ara-n- (her taraf arandı) gibi.

3.-l Pasiflik ve meçhullük ifade eder: dur-u-l, gör-ü-l, de-n-i-l gibi.

4.-ş Ortaklaşma ve oluş ifade eder: vur-u-ş, çek-i-ş, at-ı-ş, dayan-ı-ş, gül-ü-ş, bekle-ş, gel-iş iyile-ş gibi.

5.-r Yaptırma ve oldurma ifade eder. ç,s,t,ğ,p,y ile biten tek heceli fiillere getirilir: göç-ü-r, aş-ı-r, köp-ü-r, yat-ı-r gibi.

6.-t Çok işlektir: uza-t, dire-t, inci-t, az-ı-t, ak-ı-t gibi.

7.-dır, -dir, -dur, -dür, -tır, -tir, -tur, -tür En işlek eklerden biridir: ye-dir, aç-tır, yağ-dır, bul-dur, as-tır, koş-tur gibi.

8.-ar, -er İşlek olmayan bir oldurma ekidir: kop-ar, gid-er gibi.

9.-dar, -der İşlek olmayan bir oldurma ekidir: ön-der, dön-der gibi.

10.-z İşlek değildir: em-z-ir (emzir) şeklinde görülür.Katmerli Oldurma Ekleri: En çok dört ek üst üste gelebilir. Daha fazlası normal değildir: geç-i-r-t, geç-i-r-t-tir, geç-i-r-t-tir-t gibi.

11.-a, -e İşlek değildir: tık-a fiilinde görülür.

12.-ı, -i, -u, -ü İşlek olmayan bir ektir: kaz-ı, sür-ü fiillerinde bu ek vardır.

13.-k (a), k (e) İşlek değildir: gör-ü-k, çiz-i-k-tir fiillerinde bu ek vardır.

14.-p İşlek değildir: ser-p, kır-p fiillerinde bu ek vardır.

15.-y İşlek değildir: ko-y, do-y fiillerinde bu ek vardır.

16.-sa, -se İşlek değildir. Ağızlardaki gör-se-t fiilinde bu ek vardır.



D.İsimden Fiil Yapan Ekler:

İsim kök ve gövdelerine gelerek onlardan fiil yapan eklerdir. Fakat gövdeden çok köklere getirilir.

1. -a İsimden fiil yapan işlek bir ektir. Kelimeye etmek, olmak ve kılmak anlamı verir. Ad-a-, bez-e-, yaş-a-, kap-a-, oyun-a-, dil-e-, boş-a-... gibi

2.-(a)l Sıfatlara eklenerek fiiller yapan işlek bir ektir: az-al-, çok-al-, düz-el-, genç-el-, bun-al-, yön-el-, dar-al-, yüce-l-, eğri-l-... gibi

3.-ar çoğunlukla renk bildiren isimlere gelerek onlardan olmak ve yapmak ifade eden fiiller yapar: ak-ar-, boz-ar-, mor-ar-, sarı-ar-, baş-ar-, kara-ar-, ev-er-, gök-er-... gibi

4.-k Fazla işlek değildir: bir-i-k-, göz-ü-k-, geç-i-k-, aç-ı-k-... gibi

5.-kır Çoğunlukla yansıma kelimelerden fiiller yapar: hıç-kır-, fış-kır-, püs-kür-, hay-kır-, çem-kir-... gibi

6.-l sıfatlardan fiil yapan bir ektir: kısa-l-, eğri-l-, doğru-l-, sivri-l-, duru-l-, ince-l-... gibi

7.-la İsimden fiil yapan en işlek eklerden biridir. Hem olma ham de yapma ifade eden fiiller yapar: su-la-, temiz-le-, baş-la-, taş-la-, kış-la-, dem-le-, hor-la-, göz-le-, av-la-, serin-le-, kir-le-, pis-le-... gibi

8.-msa İşlek değildir. Birkaç kelimede yaşamaktadır. Az-ı-msa-, çok-u-msa-, küçük-ü-mse-, ben-i-mse-, iyi-mse-, kötü-mse-, gül-ü-mse-... gibi

9.-sa Fazla işlek değildir. İstemek, kabul etmek manasına gelen fiiller yapar: su-sa-, garip-se-, umur-sa-, mühim-se-, önem-se-, kanık-sa-... gibi



Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

21 Tem 2008

AHMET MUHİP DIRANAS'IN KARISI "MÜNİRE DIRANAS"



Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın,sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülenGözlerin,
dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen,Fahriye Abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz,kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen,Fahriye Abla!

Önce upuzun,sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı,boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen,Fahriye Abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen,Fahriye Abla!

..
Ünlü şair Ahmet Muhip Dıranas'ın en ünlü şiiri. Filmi ve şarkısı bile yapılmış, neredeyse klasikler arasına girecek kadar bilinen bir şiir. Benim içinse anlam ve önemi oldukça büyüktür.

Ahmet Muhip bilindiği gibi Sinop'ludur. Bu güzel şehir benim ilk görev yerimdi. Şairin eşi Münire Dıranas Hanımefendi benim komşumdu. Çok saygıdeğer bir hanımdı. Az ve öz konuşur,her zaman bir leydi gibi davranırdı. Aramızda epeyce büyük yaş farkı olmasına rağmen beni pek sever, arada ziyaretime gelirdi. Bendeniz ise pek gurur duyardım bu ziyaretlerden. Küt kesilmiş siyah saçlı, ince, uzun boylu bir hanımdı. Altmış yaşından büyüktü sanırım. Sonradan okuyup öğrendiğime göre şairle 1940 yılında evlenmiş. Yani annemin doğduğu yıl. Demek ki anneannemle falan yaşıttı. Yaşını sorma cesareti gösterememiştim nedense. Hiç çocuğu olmamıştı. Bir gün bana ''Keşke sen benim kızım olsaydın''deyivermişti. Ne kadar mutlu olmuştum! Bu hanımla, böylesine ünlü bir şairin eşiyle arkadaş olduğuma bir türlü inanamıyordum. Kendisi Sinop'lu olmamasına rağmen eşinin anıları için Sinop'ta bir dairede yalnız başına yaşıyordu. Ahmet Muhip'in mezarının Sinop'ta olması da en büyük etkendi. Sanırım İstanbulluydu. Fazla çevre edinmemişti.

Birgün cesaret bulup soruvermiştim:''Münire Hanım,''Fahriye Abla'' diye biri var mıymış gerçekten?''-''Bilmiyorum. rahmetli bana da hiç söylemedi...''Daha sonraki yıllar bazı kitap ve gazetelerden ''Fahriye Abla''nın, Ahmet Muhip çok gençken, annesinin arkadaşı olan, 40 yaşlarında ve biraz da fettanca bir hanım olduğunu okudum. Ama Münire Hanım bana öyle söylememişti.

''Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla!'' dizeleri benim için gerçek hayatta şöyle bir manaya dönüşmüştür: ''Ne asil bir komşumdun sen Münire Abla!''

Sevgili Kasımpatı'nın yazmış olduğu bu anı niteliğindeki yazıyı okuduğumda ilgimi çekti ve yayımlamak istedim. Kasımpatı'nın yazdığı anı yazılarını heyecanla okuduğumu ve bir sonraki yazılarını merakla beklediğimi sizden saklayamayacağım. Okumanızı tavsiye ederim... Ve bana, bu yazıyı yayımlamam için izin veren Kasımpatı'ya sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Saygılar...
.
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

13 Tem 2008

Nihat Sami BANARLİ "Turkce'nin sirlari"


Bu çalışma Nihat Sami Banarlı'nın Türkçenin Sırları adlı kitabının özetidir. Kitap değişik zamanlarda Türk Dili üzerine Banarlı'nın yazmış olduğu makalelerden oluşmaktadır.Benim tavsiyem bu kitabın tamamını okumanızdır. Makaleleri, başlıkları ve içerikleriyle size kısaca anlatacağım:
BİR DİL KONFERANSI: Yazar, önce Osmanlı'nın yıkılışını anlatmıştır. Osmanlı'daki milliyetçilik akımlarının Osmanlı'yı böldüğünü belirtmiştir. Osmanlı'nın her yönden iç ve dış tehditlerle uğraşmak zorunda kaldığından bahsedilmiştir. Bu tehtitlerden en çok etkilenenin de dil olduğu belirtilmiştir. Dilde sözler değiştirilip , kelime diye zevksiz, ahenksiz, mazisiz bir takım sevilmez,anlaşılmaz sözcükler icad edilmiştir.Dil inkılabına kadar Arapça terimlerin kullanıldığı anlatılmıştır.Türkçe'nin güzellikleri anlatılıp,Türk insanının yapması gerekenler anlatılmıştır.Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk dilinin gelişimine katkısı anlatılmıştır.
.
İMPARATORLUK DİLLERİ: Yazar,Türkçe'yi sevmek ve anlatmak için,önce Türk Milleti’ni sevmek;milletimizin bir tarih boyunca emek verip yarattığı her milli eseri sevmek gerektiğini anlatıyor.Türkçe'nin dünya dilleri arasındaki yeri anlatılmıştır.İmparatorluk dillerinin diğer dillerle etkileşimi anlatılmıştır.İmparatorluk dilleri hakkında ayrıntılı bir şekilde bilgi verilmiştir.Latince,Arapça,İngilizce hakkında bilgiler verilmiştir.Bir milletin atalarının kullandığı kelimelere o milletin çocuklarının düşman olmaması gerektiği belirtilmiştir.Geçmişten günümüze kadar gelen kelimelerin artık dilimizden atılamayacağı belirtilmiştir.
BİR DİL NASIL GÜZELLEŞİR: Yazara göre bir dilin güzelleşmesi o dili o ülke kadar sevmekle olur.Dil üzerinde sevgi ile bilgi ile şuurla,sabırla işlemek gerekir.Dile uyduruk kelimeler katmamak gerektiğini o dili konuşan halkın kullandığı kelimelerin en güzellerini seçerek güzelleşeceğini anlatıyor.
BAHAR VE TÜRKÇE: Bu makalede yazar önce Ali Şir Nevâi ve Fuzuli'den örnekler vermiş.Sonra ise bahardaki gülleri Türkçe'nin güzel kelimelerine benzeterek bu kelimelerle güzelliklerin ortaya çıkabileceğini söylemiştir. daha sonra da bugün Türkçe’yi yıkmak isteyenleri anlatmıştır.
BEYAZ LİSAN: Makalenin başında Servet-i Funun ve Fecr-i Ati topluluğuna ait eserlerin dillerin ağır ve anlaşılmaz olduğundan bahsedilmiştir. Daha sonra dilde sadeleşmeye gidilerek beyaz bir dilin ortaya çıkarıldığından söz edilmiştir. Bugün ise bazı dilcilerin dili çirkinleştirdiğinden bahsedilmiştir.
ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK: Makalede 20.asır Türkçe’si yeni yeni kelimeler türetilmesinden dolayı altın yumurtlayan tavuğa benzetilmiştir.Daha sonraları ise Türkçe'ye uydurma kelimeler sokularak Türkçe'nin güzel kelimelerinin yok edildiğinden söz edilmiştir.
BENİM DÜNYAM: Yazar,günlük hayatta kullandığımız eşyaların adlarının yabancı sözcüklerle değil,yıllardan beri kullandığımız Türkçe kelimelerle söylenmesinin daha güzel olduğunu ve böyle kullanılması gerektiğini belirtiyor.
KELİMELERİN İZDİVÂCI: Yazar,iki kelimenin birleşmesiyle oluşacak kelimelerin Türk halkının seçtiği yolda olması gerektiğini belirtip bu kelimelerle ilgili örnekler vermiştir.
GÜZEL EVİN HİKÂYESİ: Makale ev kelimesinin çağrıştığı ifadeyle başlamıştır.daha sonra Türklerin göçebelikten yerleşik hayata geçinceye kadar olan dönemdeki ev hayatından söz edilmiştir.sonra ise ev kelimesinin diğer dillerdeki ifadelerden bahsedilmiştir.
GÖNÜL SÖZÜNE DÂİR: Eskiyen kelimelerin yerine Türk halkı daha güzel kelimeler bulmuştur.Fakat eski kelimelerin güzel olanlarını da atmamışlar,yaşatmışlardır.Güzel kelimeler bulmak için çalışmışlardır.Ayrıca gönül kelimesinin gelişimi anlatılmıştır.
YUNUS'UN TÜRKÇESİ: 13.asırda Yunus Emre'nin yazdığı eserlerle yeniden Türkçe'ye dönüşün başladığı belirtilmiştir.Bu değişimin Türkçe'den öz Türkçe'ye değil diğer dillerden Türkçe'ye dönüş olduğu belirtilmiştir.Yunus Emre'nin halk dilini kullandığı anlatılmıştır.Yunus Emre'nin Türkçeleştirdiği kelimeleri öyle güzel bir üslupla kullandığından bahsedilmiştir.Onun Türkçe'yi kavrayışı ve kullanışının güzelliğinden söz edilmiştir.
RAKS EDEN DİL: Bu makalede güzel sözlerin raks edebileceği anlatılmıştır.Bu güzel sözlerle hayatımızın renklenebileceği anlatılmıştır.Güzel sözlerle yazılan şiir örnekleri verilmiştir.
İLMİ YENEN BİR VEHİM: Burada Atatürk'ün yaptığı dil inkılabından bahsedilmiştir.Atatürk'ün Türkçe'yi güzelleştirmek ve düzeltmek için yaptığı çabalar anlatılmıştır.Atatürk'ün Güneş-Dil Teorisi hakkında bilgi verilmiştir.
FUZULÎ'NİN DUASI: Bu bölümde Fuzûlî'nin bazı kişiler tarafından beğenilmemesi ve onu bilmedikleri belirtilip onun ne kadar büyük bir şair olduğu anlatılmıştır.Onun eserlerini güzel bir Türkçe'yle yazdığı anlatılmıştır.
KELİMELERİN TADI: Bu makalede bir kelimenin değişik güzellikteki anlamları üzerinde durulmuştuır.Bir kelimenin değişik manalara gelebileceği ifade edilip Türkçe'nin güzelliği vurgulanmıştır.Fuzulî'nin Leyla vü Mecnun eserinden buna örnekler verilmiştir.
YAHYA KEMAL TÜRKÇESİ: Burada dönem dönem yapılan Türkçe'nin özellikleri isim verilerek vurgulanmıştır.Daha sonra ise Yahya Kemal'in Türkçe'ye sadık kalışı anlatılmıştır.Onun Türkçe'sini yaratan anlayışın özellikleri belirtilmiştir. Yahya Kemal'in şiirlerinden buna örnekler verilmiştir.
EFENDİ,EFENDİMİZ: Önce efendi kelimesinin nereden geldiği belirtilmiştir.Daha sonra ise efendi kelimesinin geçmişten günümüze kadar olan gelişimi ve çağrışımı anlatılmıştır.Bunlarla ilgili örnekler verilmiştir. KÖŞE Makale köşe kelimesinin nereden geldiğiyle başlayıp hangi anlamlar içerdiğiyle devam etmiştir."Köşe" ile ilgili deyimler verilip anlamları söylenmiş ve günümüzdeki durumu anlatılmıştır.
TÜRKÇE'NİN GÜL BAHÇELERİ: Yazarın burada gül bahçeleri diye bahsettiği;Türk halkının yarattığı mecazlardır.Çeşitli meyve ve çiçek isimlerini güzel adlarla telaffuz edildiği belirtilmiş, örnekler verilmiştir.
HAYÂLİN ÖLÜMÜ: Bu makalede yazar yüzyıllardan beri Türk insanının kullandığı hayâl kelimesinin bazı kişiler tarafından uydurmaca sözlerle değiştirildiğini belirtmiştir.Hayâl kelimesinin geçtiği bir kaç dörtlükten örnekler verilmiştir.
MERDİVEN: Makalenin girişinde Ahmed Hâşim'in merdiven şiirindeki ifadenin güzelliğinden söz edilmiştir.Merdiven kelimesinin dilimize nereden nereden belirtilip artık Türkçeleşmiş bir kelime olduğu anlatılmıştır.Merdivenle ilgili deyimler verilmiştir.
ÖRNEĞİN FÂCİASI: Makalede "örnek" kelimesinin aslının Ermenice'ye dayandığı belirtilmiştir.Bu eserlerden örnekler verilerek "örnek" kelimesinin bulunmadığı belirtilmiştir.Fakat bu sözcüğün Türk halkının zekâsıyla Türkçeleştiği belirtilmiştir.Fakat "örneğin" sözcüğünün uydurmaca bir söz olduğu ve Türkçe'ye Ermenice bir kelime daha sokulmaya çalışıldığı belirtilmiştir.
"O GÜL -ENDÂM " YERİNE KONULAN CADl: Türkçe’mizde mimârî yerine yapı,eser yerine yapıt,kelime yerine sözcük,tabiat yerine doğa,mesela yerine örneğin gibi hele aygıt,kalıt,kalız,görkem,çelgen,yastına,kişi,tiri, tüm,,gürüt gibi kelimelerin kullanılması cadıyı,gül endama tercih etmek demektir.
GÜZEL VE GÜZELDEN ANLAMAK: Güzel ve güzellikten anlayan Türk milleti şiirlerinde de güzelliği çok güzel kullanılmıştır.Farsça "gönül" karşılığı olarak kullanılan "dil"i Türk, önüne isimler takarak parlatan ve nice kelimeler türetmiştir.Hatta şair sevgilisinin güzelliğini nasıl işlemiş bakın ; ince latif ve şeffaf güzellikle gül mü daha alımlıdır,yoksa senin gül rengi yanakların mı?Ter ü taze güzellikte lâle mi daha hoştur yoksa senin yüzünün güzelliği mi?Renkli güzellik bakımından nergis çiçeği mi yoksa senin elâ gözlerin mi gösterişli güzellikte ise sümbül çiçeği mi yoksa senin aldatıcı oyun edici saçların mı daha güzeldir?
NASIL ALDATIYORLAR: Divan edebiyatının Arapça ve Farsça kelimelerden oluştuğunu söyleyip bunu Türkçe olamayacağını ve anlaşılamayacağını söyleyen maksadlı kişiler atalarını kullandığı 1000 yıllık dili inkar ediyorlar.Çünkü divan şiirinde çoğunlukla sâde bir dil kullanılmıştır.Sayısızca Türkçe mısralar kullanılmıştır.
İSTANBUL KONUŞMASI: Türkçe’mizin en güzel konuşulduğu ağız İstanbul ağzıdır.Bu İstanbul ağzını İstanbullular bulmamış,güzelleştirmemiş,Urfalı Nâbi,Diyarbakırlı Ziyâ Gökalp,Üsküplü Yahya Kemâl gibi Anadolu'nun ve Balkanların köşelerinden kopup gelen şairlerin kalemlerinde ve gönüllerinde güzelleşmiş İstanbul Türkçe’si ve ne kadar Anadolu'da farklı ağızlar varsa da yazı dilinde halk İstanbul Türkçe’sini kullanmaktadır GRAMERCİ Dillerde değişen şeyler vardır.Diller başka vatanlardan başka sesler alırlar.Bunlardan bazen lehçeler, bazen de başka diller meydana gelir.Millet bağrında gelişen her dil hareketine hakkını vermekle olur.Gramerciler,bütün bu cehâlet ve taassupları şimdi bir medrese mirâsı gibi yaşatanlardır.
CÂNAN,NÂLAN VE GÜLDALI: Anlamı iyi bir şey olmayan bir kelimenin halkın ağzında güzel bir isim olarak çocuklarına isim olarak vermişlerdir.Gül'le ilgili olan isimlerin verilmesinin sebebi açıklanmıştır.Türk milletini içerden yıkmak isteyenler onun önce dilini ve arkasından dinini devirmek yolundadırlar.Onun tarihteki en büyük zaferlerini,bu iki asıl kaynağa bağlı oluşla kazandığını da ,onlar ,çok iyi bilirler.Yıkmak isteyişlerini asıl sebebi budur.
ATA,HOCA VE ÖĞRETMEN: Burada ata, hoca ve öğretmen kelimelerinin kullanımı hakkında bilgi verilmiştir.Bunların Türk toplumundaki kullanılış biçimi anlatılmıştır.Öğretmen kelimesinin hoca kelimesinden daha saygılı olmadığı ifade edilmiştir.Atalarımızın hocalara verdikleri önem anlatılmıştır.Bunun günümüzde de devam ettiği anlatılmıştır.
DİL SAVAŞLARI: Makalenin başında anadili öğrenmenin gerekliliği ve anadili geliştirmenin önemi anlatılmıştır.Daha sonra ise dilimizi diğer dillere karşı korumamız gerektiği anlatılmıştır.Tarihte dilimizin birçok dille savaştığı belirtilmiştir.Fakat bunlardan başarıyla çıktığı ve kendini koruduğu belirtilmiştir.Şimdi ise uydurmaca kelimelerle ve yabancı sözcüklerle dilimizin zenginliğinin kaybettirilmeye çalışıldığı anlatılmıştır.
ELİF , GÜL , ANKARA: Kelimeler,her zaman ve her vesileyle belirtildiği gibi,birer canlı varlıktır;doğarlar,yaşarlar,çok kere ,çok uzun ömürlü olurlar.Kelimelerin milletleri vardır."Elif" kelimesinin nereden geldiği anlatılmıştır.Hangi anlamlarda kullanıldığı belirtilmiştir.Daha sonra ise "gül"kelimesinin tarihi gelişimi ve dilimizdeki güzelliği anlatılmıştır."Ankara" kelimesinin tarihi anlatılıp onun Türkçeleşmiş bir kelime olduğundan bahsedilmiştir.Son olarak da dilimize giren kelimelerin Türkçeleştirildiğinden bahsedilmiştir.
SULTAN ABDÜLHAMİT'İN TÜRKÇECİLİĞİ: Burada Türk toplumlarının Türkçe’yi korumak için çalıştıkları belirtilmiştir. Bunlar şu kişilerdir; Karamanoğlu Mehmet Bey, İzzettin Keykavus,Osman Bey, Orhan Bey, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve Abdülhamit tir. burada daha çok üzerinde durulan kişi ise Sultan Abdülhamit dir. Sultan Abdülhamit'in dilimizin daha çok Türkçeleşmesi konusundaki genelgeye yer verilmiştir. Genelgede Sultan Abdülhamit Türkçe’ye daha fazla yabancı kelime sokulmaması gerektiğini belirtiyor. ve okullarda daha iyi Türkçe’yle eğitim yapılması gerektiğini belirtiyor. Burada Osmanlı hükümdar ailesinin Türk Dili ne verdiği önem anlatılmıştır. Fakat son iki asırda dar kafalı adamlar tarafından bunun engellendiği belirtiliyor.
STALİN VE DİL: Makalenin başında dil hürriyetinden söz edilmiştir. Daha sonra ise Stalin’le yapılan röportajdan bahsedilip Stalin'in Osmanlıya yaptığı iftiralar anlatılmıştır. Rusya'nın Türkçe üzerinde oynadığı oyunlardan bahsedilmiştir.
TÜRKÇE'Yİ ARAYANLAR: Bizim sahip çıkamadığımız dilimize yabancı ülkelerden kişilerin korumaya çalıştığı ifade ediliyor. Bir İngiliz doçentinin Öz Türkçe'yi bulmak için bazı kişilerle konuştuğundan söz ediliyor.Türkçe'yi iyi konuşanların azaldığı belirtiliyor. İngiliz doçentinin kendi dilinde de böyle bir durumla karşılaştığından ve sokakta konuşulan İngilizce’nin Edebiyat Dili olmasından korktuğunu vurguluyor. Türkiye'de Türkçe'yi mahvetmeye çalışan insanların olduğu ve bunların Türkçe'yi yıkmak ve unutturmak lazımsa onu hem de vakit geçirmeden yapmaya çalıştıklarından bahsediyor.
FETHEDİLMİŞ TOPRAKLAR GİBİ: İlim aleminin bize bildirdiğine göre alay kelimesi de milletimiz tarafından fethedilmiş ve vatanımız gibi bizim olmuş Türkçe sözler arasındadır.''Alay'' kelimesinin dilimize allagiyankelimesinden geçtiği belirtilmiştir. Alay kelimesi Gekçe'de ,Latince'de ve Bizans Dilinde de vardır. Bu ifadeler üzerinde durulmuş ,Alay kelimesi ile ilgili deyimler verilmiştir. Son olarak ta ''Alay'' kelimesinin Türkiye'den Orta Asya'daki Türk topluluklarına yayıldığı belirtilmiştir.
EN BÜYÜK GAFLET: Ülkemizde yapılan en büyük gafletin her şeyin aşırısına gidilmesi,tarihimizle ilgili verilen yanlış bilgiler ve uydurma kelimelerdir.Bu nedenledir ki gençler büyüklerini anlamıyor ve dinlemiyorlar.Yabancı ideolojilerin Türk gençliğini etkilemeleri Türk insanının çeşitli kutuplara ayrılarak nefret içinde yaşamasına sebep oluyor.Düşmanların bizden koparmak istedikleri 3 şey vardır. 1)Milleti birbirine bağlayan tek ve güzel bir dil 2)Türk milletini tam 1000 yıl,dünyanın en ahlaklı,en medeni ve en büyük kuvveti haline getiren Türk müslümanlığı 3)Türk çocukları için daima büyük şeref ve güven kaynağı olan,milli tarih ve ecdad sevgisidir. Eğer bunların çaresini bulamazsak yok olur gideriz.
DİL VE EDEBİYAT DERSLERİMİZ: Türk dili ve edebiyatı dersleri,çocuklarımıza milli dilin,Türk edebiyatının ve Türk edebiyatı tarihinin öğretilmesi içindir.Bu dersler,milli şahsiyeti olan bir zevkin böyle bir kültür ve tefakkürün gelişmesini sağlar.Bir kısım öğretmenlerden milletin şikayetçi olduğu belirtiliyor.Bunlar arasında ;çocuklara uydurma kelime öğretilmesi büyük edebiyatçıların bir kalemde geçilmesi ve eski eserlerin hor görülmesi olduğu belirtiliyor.sonuç olarak da edebiyat hocalarının milli duyguya sahip olmaları ve bunları öğrencilere aktarabilmeleri üzerinde duruluyor.
ÜÇ DİLİN SÖZLERİ: Burada Türkçe'nin imparatorluk dili olma özelliği üzerinde durulmuştur.Bu dillerin Türkçe'nin yanında Arapça ve Acem dili olduğu belirtilmiştir.Türkçe'de "üç dilin sözleri"hakandan mehmetçiğe ve en büyük şairden köy çocuğuna varıncaya kadar herkesin her türlü mısra ve cümlelerde derin zevkle kullandığı bir kültür ve medeniyet hazinesiydi.Bunlar,büyük bir milletin yalnız üç kıtaya değil,üç die de hakim olduğunun aziz örnekleridir.
FUAD KÖPRÜLÜ VE TÜRK DİLİ: Cumhuriyetin ilk yıllarında bazı Türkçe kelimelere öz türkçe değildir diye atmaya çalışanlar olmuştur.Bu kişilere Atatürk karşı gelmiş ve bunu ispatlatmıştır.Atatürk'ün ölümünden sonra ise bazı kişiler uydurma kelimeler üretmişlerdir.Bunlara karşı da Fuad Köprülü karşı koymuştur.Bu öz Türkçecilik adı altındaki bu harekete Türkiye'de hiç bir ciddi adam iştirak etmemişir.
HÜZÜNLÜ LATİFELER: Yazar bu bölümde aslı "d" harfiyle biten sözcüklerin "t"harfine dönüştürülmesini eleştirmiştir.Ayrıca tüm kelimelerde yapılan sert sessiz dönüşümünü de yadırgamıştır,ve bunlarla ilgili örnekler vermiştir.Son olarak da mutluluk sözü üzerinde eleştirilerini belirtmiştir.
SEL VE SAL HİKÂYESİ: Girişte dil inkılabı üzerinde durulmuştur.Daha sonra ise Türkçe kelimelere getirilen "sel" ve "sal"üzerinde durulup bunların uydurmacı kişiler tarafından uydurulduğu belirtilmiştir.Türkçe'nin kaderinin ne olduğu kişilerin eline bırakılamayacağından söz edilmiştir.Arapçadan dilimize girmiş bazı hecelere karşı haksızlık yapıldığından söz edilmiştirMilleti millet yapan ve milleti kalkındırmanın temeli dil olduğu belirtilmiştir.
YİNE BİR DİL DRAMI: Ülkemizde dili özleşleştireceğiz deyip de yıkmaya çalışanların olduğu belirtilmniştir.co'ber kelimesinin okunması üzerinde durulmuştur.Dili güzel konuşan bazı kişilerin başkaları tarafından gerici damgası yediği belirtilmiştir.Âşıkpaşa Zâde tarihinden bir örnek verilmiştir.Son olarak da yine co'berin nasıl okunması gerektiği anlatılmış ve yanlış okuyan kişiler cahil olarak adlandırılmıştır.
28 YIL SONRA Dil: inkılâbı üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen Türkiye'de dil işlerinin tam bir çıkmaz içinde olduğu belirtiliyor.Dilimizin çeşitli politikalara alet edildiğinden söz edilmiştir.Karmaşıklığa yol açan sebep ise uydurulan kelimelerin zevksizliğidir.28 yılda 4-5 defa ve bazan birbirinin tamamıyla zıddı emirlere uyularak ve her şekilde aşırılığa gidilerek yapılan bu hareketler ortasında Türkçe'miz bir o yana bir bu yana itilmiş ve dildeki bu zıtlıklar halkımızın dil hareketine karşı güvenini sarsmıştır.bütün bu hareketler ortasında Türkçe'ye sevgiyle ve bilgiyle sadık kalmış aydınlar da olmuştur.Sol hareketler dilimizi yozlaştırmaktadır.Medenî olabilmek için öncelikle zengin bir dilimizin olması gerekir.Öz Türkçe deyimi bazı kişiler tarafından kullanılmaktadır.Türk dili özleşleştirilmek bahanesiyle fakirleştirilmektedir.Dünyada dil realitesi öz dil şeklinde değildir.Ortak bir medeniyetin ihtiyaçlarıyla dolu tüm milletler birbirinden kelime almaya mecburdurlar.Önemli olan bunu millîleştirmektir.Tıpkı İstanbul'un Bizans'tan alınıp Türk vatanı olması gibi...Sahte öz Türkçecilik milliyetçiliği öldürmek için icad edilmiş çok kurnaz bir yıkıcılıktır.Bazı kelimeler Türkçeleştirilerek millîleştirilmiştir.Devrik cümle kullanılması Türkçe'ye ihanettir.Dil yıkıcıları dilimizin cümle yapısına yapışarak devrik cümleyi yaymak yoluyla dilimizi temelden yıkmak istemişlerdir.Hre dilin başka dillerden alınmış kelimelerine bakılmaz esas olan kelimelerinin dilbilgisi kaidelerine göre çekimlerine, söylenişlerine bakılır.Türkçe bir mecazlar ve cinaslar dilidir.Bir kelimeyi türlü mânâlarda kullanmak zevki ,Türkçe'nin dehasını teşkil eden çizgilerdendir.Türkçe de birçok kelime pek çok mânâya gelir.Bu dilimizin zenginliğini gösterir.Nihad Sâmi Banarlı ,Türk milletinin bu derin dil zevkine;onun yarattığı ve yaşattığı dilin sesine,mimârîsine,her kelimede hattâ her hecede saygı ve sevgi gösterecek bir dil anlayışı ,Türkçe'yi kurtaracaktır,diyor..
(BU YAZI ALINTIDIR)

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>