Subscribe

RSS Feed (xml)

Powered By

Skin Design:
Free Blogger Skins

Powered by Blogger

21 Tem 2008

AHMET MUHİP DIRANAS'IN KARISI "MÜNİRE DIRANAS"



Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın,sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülenGözlerin,
dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen,Fahriye Abla!

Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Güneşin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
Yaz,kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla.
Ne şirin komşumuzdun sen,Fahriye Abla!

Önce upuzun,sonra kesik saçın vardı;
Tenin buğdaysı,boyun bir başak kadardı.
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne çapkın komşumuzdun sen,Fahriye Abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan'da mısın?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne vefalı komşumdun sen,Fahriye Abla!

..
Ünlü şair Ahmet Muhip Dıranas'ın en ünlü şiiri. Filmi ve şarkısı bile yapılmış, neredeyse klasikler arasına girecek kadar bilinen bir şiir. Benim içinse anlam ve önemi oldukça büyüktür.

Ahmet Muhip bilindiği gibi Sinop'ludur. Bu güzel şehir benim ilk görev yerimdi. Şairin eşi Münire Dıranas Hanımefendi benim komşumdu. Çok saygıdeğer bir hanımdı. Az ve öz konuşur,her zaman bir leydi gibi davranırdı. Aramızda epeyce büyük yaş farkı olmasına rağmen beni pek sever, arada ziyaretime gelirdi. Bendeniz ise pek gurur duyardım bu ziyaretlerden. Küt kesilmiş siyah saçlı, ince, uzun boylu bir hanımdı. Altmış yaşından büyüktü sanırım. Sonradan okuyup öğrendiğime göre şairle 1940 yılında evlenmiş. Yani annemin doğduğu yıl. Demek ki anneannemle falan yaşıttı. Yaşını sorma cesareti gösterememiştim nedense. Hiç çocuğu olmamıştı. Bir gün bana ''Keşke sen benim kızım olsaydın''deyivermişti. Ne kadar mutlu olmuştum! Bu hanımla, böylesine ünlü bir şairin eşiyle arkadaş olduğuma bir türlü inanamıyordum. Kendisi Sinop'lu olmamasına rağmen eşinin anıları için Sinop'ta bir dairede yalnız başına yaşıyordu. Ahmet Muhip'in mezarının Sinop'ta olması da en büyük etkendi. Sanırım İstanbulluydu. Fazla çevre edinmemişti.

Birgün cesaret bulup soruvermiştim:''Münire Hanım,''Fahriye Abla'' diye biri var mıymış gerçekten?''-''Bilmiyorum. rahmetli bana da hiç söylemedi...''Daha sonraki yıllar bazı kitap ve gazetelerden ''Fahriye Abla''nın, Ahmet Muhip çok gençken, annesinin arkadaşı olan, 40 yaşlarında ve biraz da fettanca bir hanım olduğunu okudum. Ama Münire Hanım bana öyle söylememişti.

''Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye Abla!'' dizeleri benim için gerçek hayatta şöyle bir manaya dönüşmüştür: ''Ne asil bir komşumdun sen Münire Abla!''

Sevgili Kasımpatı'nın yazmış olduğu bu anı niteliğindeki yazıyı okuduğumda ilgimi çekti ve yayımlamak istedim. Kasımpatı'nın yazdığı anı yazılarını heyecanla okuduğumu ve bir sonraki yazılarını merakla beklediğimi sizden saklayamayacağım. Okumanızı tavsiye ederim... Ve bana, bu yazıyı yayımlamam için izin veren Kasımpatı'ya sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Saygılar...
.
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

13 Tem 2008

Nihat Sami BANARLİ "Turkce'nin sirlari"


Bu çalışma Nihat Sami Banarlı'nın Türkçenin Sırları adlı kitabının özetidir. Kitap değişik zamanlarda Türk Dili üzerine Banarlı'nın yazmış olduğu makalelerden oluşmaktadır.Benim tavsiyem bu kitabın tamamını okumanızdır. Makaleleri, başlıkları ve içerikleriyle size kısaca anlatacağım:
BİR DİL KONFERANSI: Yazar, önce Osmanlı'nın yıkılışını anlatmıştır. Osmanlı'daki milliyetçilik akımlarının Osmanlı'yı böldüğünü belirtmiştir. Osmanlı'nın her yönden iç ve dış tehditlerle uğraşmak zorunda kaldığından bahsedilmiştir. Bu tehtitlerden en çok etkilenenin de dil olduğu belirtilmiştir. Dilde sözler değiştirilip , kelime diye zevksiz, ahenksiz, mazisiz bir takım sevilmez,anlaşılmaz sözcükler icad edilmiştir.Dil inkılabına kadar Arapça terimlerin kullanıldığı anlatılmıştır.Türkçe'nin güzellikleri anlatılıp,Türk insanının yapması gerekenler anlatılmıştır.Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk dilinin gelişimine katkısı anlatılmıştır.
.
İMPARATORLUK DİLLERİ: Yazar,Türkçe'yi sevmek ve anlatmak için,önce Türk Milleti’ni sevmek;milletimizin bir tarih boyunca emek verip yarattığı her milli eseri sevmek gerektiğini anlatıyor.Türkçe'nin dünya dilleri arasındaki yeri anlatılmıştır.İmparatorluk dillerinin diğer dillerle etkileşimi anlatılmıştır.İmparatorluk dilleri hakkında ayrıntılı bir şekilde bilgi verilmiştir.Latince,Arapça,İngilizce hakkında bilgiler verilmiştir.Bir milletin atalarının kullandığı kelimelere o milletin çocuklarının düşman olmaması gerektiği belirtilmiştir.Geçmişten günümüze kadar gelen kelimelerin artık dilimizden atılamayacağı belirtilmiştir.
BİR DİL NASIL GÜZELLEŞİR: Yazara göre bir dilin güzelleşmesi o dili o ülke kadar sevmekle olur.Dil üzerinde sevgi ile bilgi ile şuurla,sabırla işlemek gerekir.Dile uyduruk kelimeler katmamak gerektiğini o dili konuşan halkın kullandığı kelimelerin en güzellerini seçerek güzelleşeceğini anlatıyor.
BAHAR VE TÜRKÇE: Bu makalede yazar önce Ali Şir Nevâi ve Fuzuli'den örnekler vermiş.Sonra ise bahardaki gülleri Türkçe'nin güzel kelimelerine benzeterek bu kelimelerle güzelliklerin ortaya çıkabileceğini söylemiştir. daha sonra da bugün Türkçe’yi yıkmak isteyenleri anlatmıştır.
BEYAZ LİSAN: Makalenin başında Servet-i Funun ve Fecr-i Ati topluluğuna ait eserlerin dillerin ağır ve anlaşılmaz olduğundan bahsedilmiştir. Daha sonra dilde sadeleşmeye gidilerek beyaz bir dilin ortaya çıkarıldığından söz edilmiştir. Bugün ise bazı dilcilerin dili çirkinleştirdiğinden bahsedilmiştir.
ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK: Makalede 20.asır Türkçe’si yeni yeni kelimeler türetilmesinden dolayı altın yumurtlayan tavuğa benzetilmiştir.Daha sonraları ise Türkçe'ye uydurma kelimeler sokularak Türkçe'nin güzel kelimelerinin yok edildiğinden söz edilmiştir.
BENİM DÜNYAM: Yazar,günlük hayatta kullandığımız eşyaların adlarının yabancı sözcüklerle değil,yıllardan beri kullandığımız Türkçe kelimelerle söylenmesinin daha güzel olduğunu ve böyle kullanılması gerektiğini belirtiyor.
KELİMELERİN İZDİVÂCI: Yazar,iki kelimenin birleşmesiyle oluşacak kelimelerin Türk halkının seçtiği yolda olması gerektiğini belirtip bu kelimelerle ilgili örnekler vermiştir.
GÜZEL EVİN HİKÂYESİ: Makale ev kelimesinin çağrıştığı ifadeyle başlamıştır.daha sonra Türklerin göçebelikten yerleşik hayata geçinceye kadar olan dönemdeki ev hayatından söz edilmiştir.sonra ise ev kelimesinin diğer dillerdeki ifadelerden bahsedilmiştir.
GÖNÜL SÖZÜNE DÂİR: Eskiyen kelimelerin yerine Türk halkı daha güzel kelimeler bulmuştur.Fakat eski kelimelerin güzel olanlarını da atmamışlar,yaşatmışlardır.Güzel kelimeler bulmak için çalışmışlardır.Ayrıca gönül kelimesinin gelişimi anlatılmıştır.
YUNUS'UN TÜRKÇESİ: 13.asırda Yunus Emre'nin yazdığı eserlerle yeniden Türkçe'ye dönüşün başladığı belirtilmiştir.Bu değişimin Türkçe'den öz Türkçe'ye değil diğer dillerden Türkçe'ye dönüş olduğu belirtilmiştir.Yunus Emre'nin halk dilini kullandığı anlatılmıştır.Yunus Emre'nin Türkçeleştirdiği kelimeleri öyle güzel bir üslupla kullandığından bahsedilmiştir.Onun Türkçe'yi kavrayışı ve kullanışının güzelliğinden söz edilmiştir.
RAKS EDEN DİL: Bu makalede güzel sözlerin raks edebileceği anlatılmıştır.Bu güzel sözlerle hayatımızın renklenebileceği anlatılmıştır.Güzel sözlerle yazılan şiir örnekleri verilmiştir.
İLMİ YENEN BİR VEHİM: Burada Atatürk'ün yaptığı dil inkılabından bahsedilmiştir.Atatürk'ün Türkçe'yi güzelleştirmek ve düzeltmek için yaptığı çabalar anlatılmıştır.Atatürk'ün Güneş-Dil Teorisi hakkında bilgi verilmiştir.
FUZULÎ'NİN DUASI: Bu bölümde Fuzûlî'nin bazı kişiler tarafından beğenilmemesi ve onu bilmedikleri belirtilip onun ne kadar büyük bir şair olduğu anlatılmıştır.Onun eserlerini güzel bir Türkçe'yle yazdığı anlatılmıştır.
KELİMELERİN TADI: Bu makalede bir kelimenin değişik güzellikteki anlamları üzerinde durulmuştuır.Bir kelimenin değişik manalara gelebileceği ifade edilip Türkçe'nin güzelliği vurgulanmıştır.Fuzulî'nin Leyla vü Mecnun eserinden buna örnekler verilmiştir.
YAHYA KEMAL TÜRKÇESİ: Burada dönem dönem yapılan Türkçe'nin özellikleri isim verilerek vurgulanmıştır.Daha sonra ise Yahya Kemal'in Türkçe'ye sadık kalışı anlatılmıştır.Onun Türkçe'sini yaratan anlayışın özellikleri belirtilmiştir. Yahya Kemal'in şiirlerinden buna örnekler verilmiştir.
EFENDİ,EFENDİMİZ: Önce efendi kelimesinin nereden geldiği belirtilmiştir.Daha sonra ise efendi kelimesinin geçmişten günümüze kadar olan gelişimi ve çağrışımı anlatılmıştır.Bunlarla ilgili örnekler verilmiştir. KÖŞE Makale köşe kelimesinin nereden geldiğiyle başlayıp hangi anlamlar içerdiğiyle devam etmiştir."Köşe" ile ilgili deyimler verilip anlamları söylenmiş ve günümüzdeki durumu anlatılmıştır.
TÜRKÇE'NİN GÜL BAHÇELERİ: Yazarın burada gül bahçeleri diye bahsettiği;Türk halkının yarattığı mecazlardır.Çeşitli meyve ve çiçek isimlerini güzel adlarla telaffuz edildiği belirtilmiş, örnekler verilmiştir.
HAYÂLİN ÖLÜMÜ: Bu makalede yazar yüzyıllardan beri Türk insanının kullandığı hayâl kelimesinin bazı kişiler tarafından uydurmaca sözlerle değiştirildiğini belirtmiştir.Hayâl kelimesinin geçtiği bir kaç dörtlükten örnekler verilmiştir.
MERDİVEN: Makalenin girişinde Ahmed Hâşim'in merdiven şiirindeki ifadenin güzelliğinden söz edilmiştir.Merdiven kelimesinin dilimize nereden nereden belirtilip artık Türkçeleşmiş bir kelime olduğu anlatılmıştır.Merdivenle ilgili deyimler verilmiştir.
ÖRNEĞİN FÂCİASI: Makalede "örnek" kelimesinin aslının Ermenice'ye dayandığı belirtilmiştir.Bu eserlerden örnekler verilerek "örnek" kelimesinin bulunmadığı belirtilmiştir.Fakat bu sözcüğün Türk halkının zekâsıyla Türkçeleştiği belirtilmiştir.Fakat "örneğin" sözcüğünün uydurmaca bir söz olduğu ve Türkçe'ye Ermenice bir kelime daha sokulmaya çalışıldığı belirtilmiştir.
"O GÜL -ENDÂM " YERİNE KONULAN CADl: Türkçe’mizde mimârî yerine yapı,eser yerine yapıt,kelime yerine sözcük,tabiat yerine doğa,mesela yerine örneğin gibi hele aygıt,kalıt,kalız,görkem,çelgen,yastına,kişi,tiri, tüm,,gürüt gibi kelimelerin kullanılması cadıyı,gül endama tercih etmek demektir.
GÜZEL VE GÜZELDEN ANLAMAK: Güzel ve güzellikten anlayan Türk milleti şiirlerinde de güzelliği çok güzel kullanılmıştır.Farsça "gönül" karşılığı olarak kullanılan "dil"i Türk, önüne isimler takarak parlatan ve nice kelimeler türetmiştir.Hatta şair sevgilisinin güzelliğini nasıl işlemiş bakın ; ince latif ve şeffaf güzellikle gül mü daha alımlıdır,yoksa senin gül rengi yanakların mı?Ter ü taze güzellikte lâle mi daha hoştur yoksa senin yüzünün güzelliği mi?Renkli güzellik bakımından nergis çiçeği mi yoksa senin elâ gözlerin mi gösterişli güzellikte ise sümbül çiçeği mi yoksa senin aldatıcı oyun edici saçların mı daha güzeldir?
NASIL ALDATIYORLAR: Divan edebiyatının Arapça ve Farsça kelimelerden oluştuğunu söyleyip bunu Türkçe olamayacağını ve anlaşılamayacağını söyleyen maksadlı kişiler atalarını kullandığı 1000 yıllık dili inkar ediyorlar.Çünkü divan şiirinde çoğunlukla sâde bir dil kullanılmıştır.Sayısızca Türkçe mısralar kullanılmıştır.
İSTANBUL KONUŞMASI: Türkçe’mizin en güzel konuşulduğu ağız İstanbul ağzıdır.Bu İstanbul ağzını İstanbullular bulmamış,güzelleştirmemiş,Urfalı Nâbi,Diyarbakırlı Ziyâ Gökalp,Üsküplü Yahya Kemâl gibi Anadolu'nun ve Balkanların köşelerinden kopup gelen şairlerin kalemlerinde ve gönüllerinde güzelleşmiş İstanbul Türkçe’si ve ne kadar Anadolu'da farklı ağızlar varsa da yazı dilinde halk İstanbul Türkçe’sini kullanmaktadır GRAMERCİ Dillerde değişen şeyler vardır.Diller başka vatanlardan başka sesler alırlar.Bunlardan bazen lehçeler, bazen de başka diller meydana gelir.Millet bağrında gelişen her dil hareketine hakkını vermekle olur.Gramerciler,bütün bu cehâlet ve taassupları şimdi bir medrese mirâsı gibi yaşatanlardır.
CÂNAN,NÂLAN VE GÜLDALI: Anlamı iyi bir şey olmayan bir kelimenin halkın ağzında güzel bir isim olarak çocuklarına isim olarak vermişlerdir.Gül'le ilgili olan isimlerin verilmesinin sebebi açıklanmıştır.Türk milletini içerden yıkmak isteyenler onun önce dilini ve arkasından dinini devirmek yolundadırlar.Onun tarihteki en büyük zaferlerini,bu iki asıl kaynağa bağlı oluşla kazandığını da ,onlar ,çok iyi bilirler.Yıkmak isteyişlerini asıl sebebi budur.
ATA,HOCA VE ÖĞRETMEN: Burada ata, hoca ve öğretmen kelimelerinin kullanımı hakkında bilgi verilmiştir.Bunların Türk toplumundaki kullanılış biçimi anlatılmıştır.Öğretmen kelimesinin hoca kelimesinden daha saygılı olmadığı ifade edilmiştir.Atalarımızın hocalara verdikleri önem anlatılmıştır.Bunun günümüzde de devam ettiği anlatılmıştır.
DİL SAVAŞLARI: Makalenin başında anadili öğrenmenin gerekliliği ve anadili geliştirmenin önemi anlatılmıştır.Daha sonra ise dilimizi diğer dillere karşı korumamız gerektiği anlatılmıştır.Tarihte dilimizin birçok dille savaştığı belirtilmiştir.Fakat bunlardan başarıyla çıktığı ve kendini koruduğu belirtilmiştir.Şimdi ise uydurmaca kelimelerle ve yabancı sözcüklerle dilimizin zenginliğinin kaybettirilmeye çalışıldığı anlatılmıştır.
ELİF , GÜL , ANKARA: Kelimeler,her zaman ve her vesileyle belirtildiği gibi,birer canlı varlıktır;doğarlar,yaşarlar,çok kere ,çok uzun ömürlü olurlar.Kelimelerin milletleri vardır."Elif" kelimesinin nereden geldiği anlatılmıştır.Hangi anlamlarda kullanıldığı belirtilmiştir.Daha sonra ise "gül"kelimesinin tarihi gelişimi ve dilimizdeki güzelliği anlatılmıştır."Ankara" kelimesinin tarihi anlatılıp onun Türkçeleşmiş bir kelime olduğundan bahsedilmiştir.Son olarak da dilimize giren kelimelerin Türkçeleştirildiğinden bahsedilmiştir.
SULTAN ABDÜLHAMİT'İN TÜRKÇECİLİĞİ: Burada Türk toplumlarının Türkçe’yi korumak için çalıştıkları belirtilmiştir. Bunlar şu kişilerdir; Karamanoğlu Mehmet Bey, İzzettin Keykavus,Osman Bey, Orhan Bey, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve Abdülhamit tir. burada daha çok üzerinde durulan kişi ise Sultan Abdülhamit dir. Sultan Abdülhamit'in dilimizin daha çok Türkçeleşmesi konusundaki genelgeye yer verilmiştir. Genelgede Sultan Abdülhamit Türkçe’ye daha fazla yabancı kelime sokulmaması gerektiğini belirtiyor. ve okullarda daha iyi Türkçe’yle eğitim yapılması gerektiğini belirtiyor. Burada Osmanlı hükümdar ailesinin Türk Dili ne verdiği önem anlatılmıştır. Fakat son iki asırda dar kafalı adamlar tarafından bunun engellendiği belirtiliyor.
STALİN VE DİL: Makalenin başında dil hürriyetinden söz edilmiştir. Daha sonra ise Stalin’le yapılan röportajdan bahsedilip Stalin'in Osmanlıya yaptığı iftiralar anlatılmıştır. Rusya'nın Türkçe üzerinde oynadığı oyunlardan bahsedilmiştir.
TÜRKÇE'Yİ ARAYANLAR: Bizim sahip çıkamadığımız dilimize yabancı ülkelerden kişilerin korumaya çalıştığı ifade ediliyor. Bir İngiliz doçentinin Öz Türkçe'yi bulmak için bazı kişilerle konuştuğundan söz ediliyor.Türkçe'yi iyi konuşanların azaldığı belirtiliyor. İngiliz doçentinin kendi dilinde de böyle bir durumla karşılaştığından ve sokakta konuşulan İngilizce’nin Edebiyat Dili olmasından korktuğunu vurguluyor. Türkiye'de Türkçe'yi mahvetmeye çalışan insanların olduğu ve bunların Türkçe'yi yıkmak ve unutturmak lazımsa onu hem de vakit geçirmeden yapmaya çalıştıklarından bahsediyor.
FETHEDİLMİŞ TOPRAKLAR GİBİ: İlim aleminin bize bildirdiğine göre alay kelimesi de milletimiz tarafından fethedilmiş ve vatanımız gibi bizim olmuş Türkçe sözler arasındadır.''Alay'' kelimesinin dilimize allagiyankelimesinden geçtiği belirtilmiştir. Alay kelimesi Gekçe'de ,Latince'de ve Bizans Dilinde de vardır. Bu ifadeler üzerinde durulmuş ,Alay kelimesi ile ilgili deyimler verilmiştir. Son olarak ta ''Alay'' kelimesinin Türkiye'den Orta Asya'daki Türk topluluklarına yayıldığı belirtilmiştir.
EN BÜYÜK GAFLET: Ülkemizde yapılan en büyük gafletin her şeyin aşırısına gidilmesi,tarihimizle ilgili verilen yanlış bilgiler ve uydurma kelimelerdir.Bu nedenledir ki gençler büyüklerini anlamıyor ve dinlemiyorlar.Yabancı ideolojilerin Türk gençliğini etkilemeleri Türk insanının çeşitli kutuplara ayrılarak nefret içinde yaşamasına sebep oluyor.Düşmanların bizden koparmak istedikleri 3 şey vardır. 1)Milleti birbirine bağlayan tek ve güzel bir dil 2)Türk milletini tam 1000 yıl,dünyanın en ahlaklı,en medeni ve en büyük kuvveti haline getiren Türk müslümanlığı 3)Türk çocukları için daima büyük şeref ve güven kaynağı olan,milli tarih ve ecdad sevgisidir. Eğer bunların çaresini bulamazsak yok olur gideriz.
DİL VE EDEBİYAT DERSLERİMİZ: Türk dili ve edebiyatı dersleri,çocuklarımıza milli dilin,Türk edebiyatının ve Türk edebiyatı tarihinin öğretilmesi içindir.Bu dersler,milli şahsiyeti olan bir zevkin böyle bir kültür ve tefakkürün gelişmesini sağlar.Bir kısım öğretmenlerden milletin şikayetçi olduğu belirtiliyor.Bunlar arasında ;çocuklara uydurma kelime öğretilmesi büyük edebiyatçıların bir kalemde geçilmesi ve eski eserlerin hor görülmesi olduğu belirtiliyor.sonuç olarak da edebiyat hocalarının milli duyguya sahip olmaları ve bunları öğrencilere aktarabilmeleri üzerinde duruluyor.
ÜÇ DİLİN SÖZLERİ: Burada Türkçe'nin imparatorluk dili olma özelliği üzerinde durulmuştur.Bu dillerin Türkçe'nin yanında Arapça ve Acem dili olduğu belirtilmiştir.Türkçe'de "üç dilin sözleri"hakandan mehmetçiğe ve en büyük şairden köy çocuğuna varıncaya kadar herkesin her türlü mısra ve cümlelerde derin zevkle kullandığı bir kültür ve medeniyet hazinesiydi.Bunlar,büyük bir milletin yalnız üç kıtaya değil,üç die de hakim olduğunun aziz örnekleridir.
FUAD KÖPRÜLÜ VE TÜRK DİLİ: Cumhuriyetin ilk yıllarında bazı Türkçe kelimelere öz türkçe değildir diye atmaya çalışanlar olmuştur.Bu kişilere Atatürk karşı gelmiş ve bunu ispatlatmıştır.Atatürk'ün ölümünden sonra ise bazı kişiler uydurma kelimeler üretmişlerdir.Bunlara karşı da Fuad Köprülü karşı koymuştur.Bu öz Türkçecilik adı altındaki bu harekete Türkiye'de hiç bir ciddi adam iştirak etmemişir.
HÜZÜNLÜ LATİFELER: Yazar bu bölümde aslı "d" harfiyle biten sözcüklerin "t"harfine dönüştürülmesini eleştirmiştir.Ayrıca tüm kelimelerde yapılan sert sessiz dönüşümünü de yadırgamıştır,ve bunlarla ilgili örnekler vermiştir.Son olarak da mutluluk sözü üzerinde eleştirilerini belirtmiştir.
SEL VE SAL HİKÂYESİ: Girişte dil inkılabı üzerinde durulmuştur.Daha sonra ise Türkçe kelimelere getirilen "sel" ve "sal"üzerinde durulup bunların uydurmacı kişiler tarafından uydurulduğu belirtilmiştir.Türkçe'nin kaderinin ne olduğu kişilerin eline bırakılamayacağından söz edilmiştir.Arapçadan dilimize girmiş bazı hecelere karşı haksızlık yapıldığından söz edilmiştirMilleti millet yapan ve milleti kalkındırmanın temeli dil olduğu belirtilmiştir.
YİNE BİR DİL DRAMI: Ülkemizde dili özleşleştireceğiz deyip de yıkmaya çalışanların olduğu belirtilmniştir.co'ber kelimesinin okunması üzerinde durulmuştur.Dili güzel konuşan bazı kişilerin başkaları tarafından gerici damgası yediği belirtilmiştir.Âşıkpaşa Zâde tarihinden bir örnek verilmiştir.Son olarak da yine co'berin nasıl okunması gerektiği anlatılmış ve yanlış okuyan kişiler cahil olarak adlandırılmıştır.
28 YIL SONRA Dil: inkılâbı üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen Türkiye'de dil işlerinin tam bir çıkmaz içinde olduğu belirtiliyor.Dilimizin çeşitli politikalara alet edildiğinden söz edilmiştir.Karmaşıklığa yol açan sebep ise uydurulan kelimelerin zevksizliğidir.28 yılda 4-5 defa ve bazan birbirinin tamamıyla zıddı emirlere uyularak ve her şekilde aşırılığa gidilerek yapılan bu hareketler ortasında Türkçe'miz bir o yana bir bu yana itilmiş ve dildeki bu zıtlıklar halkımızın dil hareketine karşı güvenini sarsmıştır.bütün bu hareketler ortasında Türkçe'ye sevgiyle ve bilgiyle sadık kalmış aydınlar da olmuştur.Sol hareketler dilimizi yozlaştırmaktadır.Medenî olabilmek için öncelikle zengin bir dilimizin olması gerekir.Öz Türkçe deyimi bazı kişiler tarafından kullanılmaktadır.Türk dili özleşleştirilmek bahanesiyle fakirleştirilmektedir.Dünyada dil realitesi öz dil şeklinde değildir.Ortak bir medeniyetin ihtiyaçlarıyla dolu tüm milletler birbirinden kelime almaya mecburdurlar.Önemli olan bunu millîleştirmektir.Tıpkı İstanbul'un Bizans'tan alınıp Türk vatanı olması gibi...Sahte öz Türkçecilik milliyetçiliği öldürmek için icad edilmiş çok kurnaz bir yıkıcılıktır.Bazı kelimeler Türkçeleştirilerek millîleştirilmiştir.Devrik cümle kullanılması Türkçe'ye ihanettir.Dil yıkıcıları dilimizin cümle yapısına yapışarak devrik cümleyi yaymak yoluyla dilimizi temelden yıkmak istemişlerdir.Hre dilin başka dillerden alınmış kelimelerine bakılmaz esas olan kelimelerinin dilbilgisi kaidelerine göre çekimlerine, söylenişlerine bakılır.Türkçe bir mecazlar ve cinaslar dilidir.Bir kelimeyi türlü mânâlarda kullanmak zevki ,Türkçe'nin dehasını teşkil eden çizgilerdendir.Türkçe de birçok kelime pek çok mânâya gelir.Bu dilimizin zenginliğini gösterir.Nihad Sâmi Banarlı ,Türk milletinin bu derin dil zevkine;onun yarattığı ve yaşattığı dilin sesine,mimârîsine,her kelimede hattâ her hecede saygı ve sevgi gösterecek bir dil anlayışı ,Türkçe'yi kurtaracaktır,diyor..
(BU YAZI ALINTIDIR)

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

10 Tem 2008

Kurtce Bir Dil Midir?

Günümüzde bazı siyasal olaylarda kullanılan ve bazen Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne aykırı davranışlar içerisinde olanlar tarafından “alet” edilen kürtçe, düşüncelerine değer verilen birçok dil bilimci tarafından bir dil” olarak bile kabul edilmiyor. Kuşkusuz milyonlarca insan, onunla anlaşmaya çalışıyor; fakat bu, kürtçenin gerçekten “dil” sayılabileceği anlamına gelmiyor. Bir dilin, “dil” olarak nitelenebilmesi için “dilsel yeterlilikleri” taşıması gerekiyor. Burada kürtçenin bir dil sayılamayacağını ortaya koymak, “kürtlerin varlığını inkar etmek” veya onların değer yargılarını yermek amacını değil; kürtçenin bilimsel gerçekliklere göre bugün ne durumda olduğunu gösterebilmek amacını taşımaktadır. Araştırmalar, kürtçenin gerçek anlamda bir dil olmadığını ortaya koymakta ve onun ne kadar düzensiz ve temelsiz bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Şimdi kürtçenin niye bir dil sayılmaması gerektiğini açıklamaya çalışacağım:
Öncelikle şunu belirtmek gerekir: Diller, toplumların gereksinimleri sonucunda doğal olarak ortaya çıkar. Yani kişiler tek tek bir dil yapmak için uğraşmazlar, dil kendi düzenliliği içerisinde kendi yapısını oluşturur. Bugüne kadar soyları ve dilleri üzerinde pek çok tartışmaların yaşandığı kürtler, henüz bir ulus veya toplum olamamışlardır. Sürekli yaşadıkları çevrelerdeki büyük devletlerin çatısı altında yaşayan kürtler, bir toplum olamadıkları için bir dil de oluşturamamışlardır. Yani kürtçe, bir dilin dil olarak kabul edilebilmesi için tarihsel süreç içerisinde aralarında ortak bir geçmiş bulunan insanlardan oluşan bir “toplum” tarafından oluşturulma niteliğinden mahrumdur.

-

Diller, türetme özelliklerine, edebi anlamda kullanılabilirliklerine, bilimsel alandaki geçerlilik ve işlevselliklerine, söz varlıklarına, köklülük ve güçlülüklerine, düzenliliklerine, geniş alanda kullanılıp kullanılmadıklarına göre değer kazanırlar. Bazı diller, dil bilimsel anlamda pek değerli olmadıkları hâlde, pek çok insan tarafından kullanıldıkları için değerlidir; bazı diller ise onun köklü ve güçlü geçmişi neticesinde sağlam dil bilimsel yapısı nedeniyle değerlidir. Kürtçe ise, geniş bir alanda kullanılmadığı ve bir düzenliliğe sahip olmadığı hâlde, bir dilmiş gibi gösterilmektedir. Ulus bilincine sahip olmayan toplulukların bir dil oluşturabilmeleri toplumbilimsel açıdan olanaksızdır.
Kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten; 3080 tanesi Türkçe, 2000 tanesi Arapça, 1200 tanesi Zent Lehçesi, 1030 tanesi Farsça kökenlidir. Geri kalan yaklaşık 1000 sözcüğün ise yaklaşık 700 tanesi Ermenice, Çerkezce, Gürcüce, Pehlevice… gibi dillerden geldiği bilinmektedir. Bu sözcükler de çıkarıldıktan sonra, geriye yalnızca 300 tane sözcük kalmaktadır. Yani kürtçede var olduğu söylenen 8308 sözcükten, yalnızca 300 tanesinin kökeni bilinmemektedir. Bir sözcük kümesinin “dil” olarak sayılabilmesi için, onun ciddi anlamda bir söz varlığının olması gerekmektedir. Bu anlamda % 97′si yabancı dillerden alıntılanan sözcüklerden oluşan bir söz varlığıyla bir dilin olduğunu düşünmek, gerçekten kabul edilir bir şey değildir. Ayrıca burada yüz yıllardır işlenerek günümüze kadar gelen Türkçemiz ile, kürtçeyi karşılaştırıyormuşum gibi bir hisse kapılmayın. Ben, sadece insanların bu tür söylemler içerisine girdiklerini görerek, bu bağlamda açıklamalar yapabilmek amacıyla bunu yazıyorum.
Kürtçenin bir dil olduğunu kabul etmeyenler, özellikle ortada bir “söz varlığının” olmadığını vurgulamaya çalışması, kürtçenin bir dil olduğu konusundaki düşünceleri “saplantı hâline gelmiş kişilerce şöyle eleştirilmektedir: “Efendim, her dilde yabancı sözcükler vardır. Tükçede de Arapça ve Farsçadan alınmış binlerce sözcük vardır. O zaman Türkçe diye bir dil yoktur mu dememiz gerekiyor?” Bu tür insanlar, gerçekten bu söylemleriyle bile, çürütülmeye uygun bir düşünce yapısına sahiptirler. Bir kere Türkçe gibi 8500 yıllık (*) bir tarihi olduğu kabul edilen bir dille, henüz dil olmadığı ortada olan bir dilimsinin veya dilcenin karşılaştırılması bile gaflettir. Türkçedeki deyimler bile, kürtçenin bütün söz varlığından daha zengindir. Türkçedeki toplam 105 bin sözcüğün, sadece 15 bin tanesi yabancı kökenlidir. Bu da Türkçedeki yabancı sözcüklerin oranının ortalama % 14 olduğunu göstermektedir.% 97′si yabancı kökenli sözcüklerden oluşan bir dilce nerede, % 14′ü yabancı olan Türkçe nerede?Ayrıca, Türkçedeki yabancı sözcükler olduğu gibi kullanılmaz. Alıntılanan yabancı sözcükler, Türkçenin ses ve şekil özelliklerine uyacak biçimde dile alınır. Fakat kürtçedeki temel sözcükler bile alındığı dildeki biçimiyle aynıdır.
Kürtçenin bir dil olduğunu gösterebilmek için, onun dünya üzerindeki dört büyük dil ailesinden birine bağlı olduğunu kanıtlamak gerekmektedir. Genel olarak kürtçenin “Hint - Avrupa Dil Ailesi” içerisinde yer aldığı söylense de, Prof. Dr. Vladimir Minorsky kürtçenin bu dil ailesi içerisinde kabul edilmemesi için; “telaffuz farklılıkları, şekil farklılıkları, cümle yapısı farklılıkları, sözcük farklılıkları ve ses değişimi farklılıkları” gibi maddeler sıralamıştır. Zaten tümce kuruluşu açısından da, normalde Hint - Avrupa dillerinde söz dizimi “Özne + Yüklem + Tümleç“ biçiminde olmasına rağmen, kürtçede “Özne + Tümleç + Yüklem” biçimindedir. Bu da, bu dilin Hint - Avrupa dilleri arasında olmadığını göstermeye yeterlidir. Eğer kürtçe Hint - Avrupa Dil Ailesi içerisinde değilse, “Sâmi” ailesinin içine konulabilir ki bu da imkânsızdır. Kürtçe, cümle kuruluşları açısından da Türkçe ile yakınlık göstermektedir. Örnek verecek olursak:

Benim elmam var(Türkçe)

Min sev heye(Kürtçe)

I have an apple(İngilizce)

Yukarıdaki örnekte de göreceğiniz üzere, kürtçedeki söz dizimi, Türkçedekiyle aynıdır. Normalde Hint - Avrupa dillerinde yüklem ortada olurken, kürtçede Türkçedeki gibi yüklem sondadır. Bu da kürtçenin, Türkçe temelinde farklı sözcüklerle oluşturulabileceğine işaret etmektedir. Ki zaten “kürt” ve “kurmanç” sözcükleri bile Türkçe kökenlidir. İşte bu iki sözcüğün Türkçedeki anlamları:

Kürt:Kar yığını, çığ, bir çeşit kayın ağacı, ayva ağacıMerih gezeğen, süpürge otuKalın kar yığını (Kazak lehçesi)

Kürüd:Yeni yağmış kar (Kazak ve Tarançi lehçesi)

Kürt: çığ (Sor Lehçesi)

Kört:Kar yığını, saçak, kar yığıntısı (Çuvaş, Kazan, Tatar lehçesi)

Körtük:Kar denizi veya kar çölü (Uygur lehçesi)

Kürtkü:kar yığınıKar yığını (Karakırgız lehçesi)

Kürtçük:Kar yığını (Yakut ve Çeremis lehçesi)

Kurmanç:Gedelgeç, yay konan kap, yaylık (Oğuz ve Kıpçak Lehçeleri)

Bugün bir kürt boyu olarak gösterilmeye çalışılan “kırmanç / kurmanç” boyunun adı bile, Kuman Türkleri ile bağlantılıdır ve bu adın tarihteki büyük bir Türk boyu olan “Kurmanlar“dan geldiği düşünülmektedir. Daha birçok sözcük, Eski Türkçedeki sözcüklerde çok yakındır.

Apa, eski Türkçe; apo, Kürtçe Anlamı:Amca

Mın,eski Türkçe;Min, Kürtçe anlamı:benim,ben

Kent,eski Türkçe; gend,Kürtçe; anlamı:şehir,köy

Kon, eski Türkçe; kon, Kürtçe; anlamı:konak

Kürtçenin ses ve biçim bakımından özgün olmadığını, çevre dillerden yapılan alıntılardan oluştuğunu görmek yukarıda anlatılanlar neticesinde pek de zor değildir. Kürtçe, tıpkı Osmanlı Türkçesi gibi Arapça, Farsça ve Türkçenin karışımından oluşan bir dil olarak da görülmemeli, olsa olsa sırf farklılaşmak adına sözcükleri birbirine karıştırarak oluşturulan bir “ağız” olarak kabul edilmelidir.
Bugün, Türkiye’de kürtçe konuştuklarını zannedenler, aslında uydurma bir takım sözcüklerle yaşamlarını devam ettirmeye çalışırlar. Zaten Türkiye’nin doğusunda birbirine yakın iki köyde yaşayan kürtler bile birbirlerini anlamazlar. Elbette bu, her yer için genellemelere uygun değildir. Bir de “Düzensizlik içinde bile bir düzen vardır.” felsefesiyle yapılmış olsa gerek, çeşitli bölgelerde kullanılan farklı söyleyişler için “Soranice” ve “Guranice” gibi lehçeler (?) uydurmuşlar. Daha bir dil olduğu bile kabul edilmeyen bir dilcenin, nasıl lehçesi olur, anlamış değilim. Zaten kürtçe, yazı diline de sağlam bir biçimde yansımış değildir. Sırf farklılaşmak adına “w, é, û” gibi harflerin Latin alfabesine eklenmesi neticesinde oluşturulan uyduruk bir alfabe ile, biçimsiz dizilişler ve görünüşler gösteren yazılar yazılmaya çalışılmaktadır. Kuşkunuz olmasın, temeli sağlam olmadığı için bir kürdün yazdığını, çoğu zaman başkası anlamaz. Çünkü rastgele yazılışlar vardır. Birisi “kardeş” anlamına gelen sözcük için “keko” der, diğeri “keki” der, başka biri “keke” der… Bu söyleyiş yazıya da yansıyınca, edebi değer taşıyan bir eser bile vermemiş olan bu uydurma dillin, tek heceli olabileceğini bile düşündürebilecek yapılarını görmek, insanı güldürmektedir. (:
Tüm bu anlattıklarım neticesinde; kürtçe, henüz ulus bilincine sahip olmayan ve bugüne kadar “toplum” olamamış kürtler tarafından, başta Türkçe olmak üzere Arapça, Farsça, Ermenice… gibi dillerden alınan sözcüklerle kurulmaya çalışılmış, sağlam bir dil bilimsel yapısı bulunmayan, kişiler arasında tam anlamıyla iletişimi sağlayamayan ve sadece çok basit konuları anlatabilmek için geliştirilmiş; bu nedenle de “sığ” kalmış ve bir “aşiret dili” olmaktan öteye gidememiş bir dilce veya dilimsidir. Bu dilce için, Türkçede dil adlarını yaparken de kullanılan “ca - ce - ça - çe” ekini kullanarak “kürtçe” demek de yanlıştır; fakat günlük yaşamda hep böyle söylenegeldiği için bu hâli kullanılmaktadır. Böylesine derleme ve uydurma dilce için “dil” demek, dil bilimsel gerçekliklerden uzaklaşmayı gerektirdiği için, biraz “yanlı” bir tutum içerisinde olunduğunu gösterir.

KAYNAK:http://www.bilgicik.com/yazi/kurtce-bir-dil-midir/ (Yavuz Tanyeri)


Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>