Subscribe

RSS Feed (xml)

Powered By

Skin Design:
Free Blogger Skins

Powered by Blogger

26 Haz 2008

Baba!

Bazen dallar üstünde oynayan kuşlar,

Bazen rüzgar ile kımıldayan ağaç,
Bazen çimler üstündeki kurumuş yapraklar,
Seni düşündürür, ağlarım varlığına aç.

Uzak diyarlarda göçmen kuşlar gibiydin,
Bir kış akşamı hicranla tanıştırdın bizi.
Bu ayrılığın vuslatı yok mu ki?
Yanıyorum,kavruluyorum,bütün dünya başıma yıkılıyor.



Bırakma,gitme diyemezdim
Yaptığım suni solunum bile yetmedi
Takdir-i ilahi idi baba!
Ama neden ,neden bu kadar kinliyim?

Kader yüzüme gülmedi
Seni bana geri vermedi
Her ağlayışımda, inleyişimde bana kulak vermedi
Artık çok uzak,mutluluk bana haram...

KARAZADE'DEN CANI GİBİ SEVDİĞİ BABASI'NA(Seni seviyorum ve hep seveceğim, bizi bu kadar erken bırakmış olsan da...)

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

Karamsarlık Hâli

Bazen, sözler düğümlenir boğazıma

Söylemek istediğim onca şey vardı aslında

Kanadı kırılmış, yük kaldıramaz durumda, tarumar...

Bu vücut, bu dert ve tasayı daha ne kadar çeker?



Sigara dumanında nice çürüyen bedenler...

Bazen tek tesellileri, yaşamak olur doyasıya.

Anlarlar ki, onu bile yapamayacaklar,

Boşverirler bu hayatı, hiç yaşamamışçasına.

----------------------------------ŞAİR:KARAZÂDE


Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

25 Haz 2008

Hoşça kalın!


Yarın Mersin'e tatile gidiyorum.Uzun bir süre yazı yazamayacağım. Yayımlayacağım yazılarda bana ait olmayacak herhalde, çünkü ben o sıcakta düşünebilme yetimin yerinde olabileceğinden pek emin değilim:). Zaten, şu yazı yazma konusunda çok kabiliyetli olduğumu düşünmüyorum, kendi çapımda eğleniyorum diyebilirim. Sadece amacım, duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak. Biraz olsun bunu başarabiliyorsam ne mutlu bana.

Ayrıca yeni bir kategori de açmış bulunuyorum. Bugünden sonra, haber sitelerinde veya gazetelerde okuduğum ilginç haberleri bloğumda sizlerle paylaşacağım. Gazetelerde en çok hoşuma giden köşe yazılarını da elimden geldiğince yazmayı planlıyorum.
Blog yazarlığı gerçekten çok zor işmiş.Özellikle de şu noktalama işaretlerini düzeltmek çok sıkıcı geliyor. Ama diyorum ki madem bir işe kalkıştın, zorluklara da göğüs germesini bilmelisin. Özellikle noktalama işaretleri deyince aklıma hep Recep Hilmi kardeşim gelecek.:) Blog açma ve yazı yazma konusunda beni en çok motive eden iki kişiye teşekkür etmek istiyorum: Bendeniz ve Pandora. Umarım, bir daha yazı yazmayacağım ve bloğu kapatacağım izlenimini uyandırmamışımdır sizin üzerinizde:) Bloğu kapatmaya hiç niyetim yok, kimse okumasa bile yazılarımı, ben yazmaya son sürat devam edeceğim, ölmek var dönmek yok bu yolda.:))
Beni takip eden okurlarım, hepiniz sağlıcakla ve hoşça kalın...

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

Son Bir Öpücük !

Dünya'ya hep barışın hüküm sürmesini temenni ederek,okuduğum bu içler acısı haberi sizlerle paylaşmak istedim... Umarım, sizi üzmüş olmam.

Irak'ın başkenti Bağdat'ta bir pazar yerine bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda en az 50 kişi hayatını kaybetti, onlarca insan da yaralandı. Özellikle çocukların yaşadığı vahşet görüntüleri yürekleri burktu.

Bir babanın ölen çocuğuna sarılıp veda öpücüğü vermesi ise tüm kameralara "bir acı fotoğraf" olarak yansıdı.


Irak güvenlik güçlerinden edinilen bilgiye göre, başkent Bağdat'ın çoğunlukla Şiilerin oturduğu Hurriyah Mahallesi'ne akşam saatlerinde bomba yüklü araçla saldırı düzenlendi. Patlamanın bir pazar yerinde gerçekleştiğini ifade eden yetkililer, ilk belirlemelere göre 50'den fazla insanın hayatını kaybettiği saldırıda çok sayıda insanın da yaralandığını belirtti.

Ölü sayısının artmasından endişe edildiğini söyleyen yetkililer, bu haliyle bile saldırının son 3 aydaki en kanlı eylem olduğunu vurguladı. Saldırıyı şimdiye dek üstlenen olmazken, eylemin yapılış itibariyle El Kaide militanlarınca gerçekleştirilmiş olduğu üzerinde duruluyor.

Bu baba, çocuğuna son bir öpücük verirken, buna sebep olan insanlar ne düşünüyor çok merak ediyorum.Hiç yüreklerinde acıma hissi uyanmıyor mu, bir burukluk hissetmiyorlar mı? Böyle haberlerle karşılaşınca hayattan ümidimi kesiyorum. Kötülerin dünyasında, Dünya'ya demir atmak gün geçtikçe zorlaşıyor. Tüylerim diken diken oldu bu resmi görünce, umarım hiçbir anne ve baba evlat acısını tatmaz...

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

24 Haz 2008

Beklemekteyiz!!!

Yeşildin bir zamanlar, soluyordun,
O temiz, pâk hava benliğine işliyordu.

Zaman: iki hece ilerliyor işte durmadan,
Bir bakmışsın, yapraklar teker teker toprakla buluşmuş.

Üzüntü: Üç hece,içi kana bürünmüş.
Sadece suya ulaşmak istiyordun...
Ah, şu kahrolası felek!
Seni çoraklığa mahkûm etmişti.

Bilmiyordun...



Aydınlık, çiçeklere bürünmüş perdenin arkasında;
O kadar parlak ki, gözler kamaşırdı adeta.
Ulaşmak istersen durma, hadi uzat elini
Sonsuzluğa giden ilk adımını özgür kıl.

Son: tek hece...
Fani olan şu dünyada, sanatınla kani idin.
Gül dalının hafifliği ve öteki dünyanın esrarkeş güzelliği
Sen bekliyordun, onlar bekliyorlardı...

Soluyordun...
-----------------------------------------YAZAR:Karazâde

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

21 Haz 2008

TÜRKÇE KONUŞ..!!



Son yıllarda Türkçemizin yabancı kelimelerle kullanıldığını maalesef görüyoruz.
Buna artık bir dur demek gerekir, bunu başarmak yine bizlerin elinde.
Türkçemizi doğru konuşmaya, yabancı kelimeler kullanmamaya,
kendimizi Türkçe ile ifade etmeye özen gösterelim.
Mesela ilk olarak sohbet (msn) den başlayabilir türkçe yazıp konuşabiliriz.
Herkesin destek vereceğine inanıyorum. Teşekkürler....



KENDİN İÇİN TÜRKÇE KONUŞ
"Türkçe senin ana dilin! İlk öğrendiğin dil!
Daha iyi ifade edemezsin kendini yabancı sözcüklerle!
Boşuna inkar etme, en iyi Türkçeyi biliyorsun!
Başka bir dile özenmek yerine; sahip çık kendi diline!
Yerini tutar mı okuduğun güzel
Şiirlerin, annenin sana söylediği ninnilerin,
Ilk aşkından duyduğun “seni seviyorum'un
"Enternasyonal" demeyiver bu seferlik, "uluslararası"nı dene!
Kendin için dene!
Faydası olacak sana ve senden sonrakilere! İnan buna! Kalpten inan!
Yüzyıllar boyunca konuşulagelmiş, çok ayrıntılı ve kusursuz bir dilbilgisine sahip olan bu dile saygı duy!

Yabancılaşma kendine, kendi insanlarına...
Konuşamadığında kendi halkınla, farkedeceksin içler acısı durumunu!
Öyle bir dil yaratmışsın ki kendine İngilizce - Fransızca - Arapça...
Ne sen anlarsın kendi insanını, ne o anlar seni...
Ve kimse kimseyi anlamadığında, millet de kalmaz ortada, vatan da...
Bu hayatının sonudur, kabul etmek istemesen de...

Son bir şansımız daha var Türkçemiz için, insanlarımız için, Türkiye için
Baştan "hoşçakal" diyerek başlayalım "bye bye" yerine..."

SANAL TÜRKÇE
"Hallo" "Asl" "U" "pls" "bye"
Az kaldı.. BİTİYOR Türkçe
"Slm" "kib" "ok" ve "hoi"
Az kaldı..YİTİYOR Türkçe

"Hacker" "Admin" "surf"ve "login"
Nerde kaldı Türkçe bugün
Yemin olsun göze her gün
Az kaldı..BATIYOR Türkçe


Ne "lakap"ı "nick"in varken
Kalkarsın aksamdan erken
"Net" "chat" falan filan derken
Az kaldı..YATIYOR Türkçe

DİLİMİZ
Türkçeye duyarlı insanlar olarak Türkçe ile ilgili yakınmalarımızdan en büyüğü herhalde yabancı kelimelerin dilimizi istila etmesidir. Çoğumuz basın-yayın organlarını takip ederken veya günlük konuşmalarımızda bir radar gibi yabancı kelimeleri algılıyoruz. Bu, duyarlılığımızın bize kazandırdığı bir yetenek olsa gerek. Böylece, şimdilik o "işgal kuvvetlerini" çok etkin bir şekilde savuşturamasak da en azından takip ediyoruz, onların farkındayız. Yalnız günlük meşguliyetler ve hayatın hızlı akışı içerisinde bazı "casus" kelimeler, yabancı kelimeleri yakalamak üzerine yoğunlaşan radarımızın algısından kaçabiliyor! Kaçış sebebi bizzat bizden görünmesi ve dahi öyle olması! Ben bu yazımda onlardan birini sizlere ihbar etmek istiyorum.
Birçoğunuzun dikkatini uzun bir süredir çekiyor belki ama benim onun farkına varmam daha birkaç haftalık& Aslında bizden biri olan bu "yeni türeme", sanki Türkçemizi fakirleştirmek, güzelim birçok sıfatımızı yok etmek-unutturmak için emir almışçasına çalışmakta ve gün be gün etkinliğini artırmaktadır. Bu "hain", özellikle televizyonlarımızı ve radyolarımızı bütünüyle tesiri altına almış durumda.

Haberleri seyrederken de rastlayabilirsiniz ona, bir maç seyrederken veya müzik programı dinlerken de..

Eğlence programlarında, tartışma programlarında her yerde o! Onun girdiği yere ne "harika" girebiliyor, ne "muhteşem", ne "fena", ne "olağanüstü", ne de sayamayacağım kadar çok olan binbir türlü sıfat. Hatta öyle ki "çok güzel" ve "çok kötü" bile onun bulunduğu yerde tutunamıyor! O, kendinden başka sıfata yaşam hakkı tanımıyor, "her şeyi ben tanımlayacağım" diyor. Çoğunuz belki söylemeden anladı kimi tarif ettiğimi; "inanılmaz"dan bahsediyorum. Bir muhabir için "çok ilginç" bir olay yok, "inanılmaz" bir olay var artık. Bakmaya doyum olmayacak manzaralar, oluyor "inanılmaz" manzara. "Muhteşem" goller seyretmiyoruz maçlarda& Güneşli havalar da, yağışlı havalar da "inanılmaz" artık!..

Ne "ölümsüz" şarkılar kaldı, ne "eşsiz" eserler kaldı. İnsanlar bile çok dürüst, çok bilgili, çok samimi, çok yakışıklı değil, hepsi "inanılmaz" insanlar! Bu "inanılmaz"a bakıyorsunuz; anası Türk, babası Türk, kendi Türk, ama ne olmuşsa olmuş, meramını anlatmaktan aciz insanların yüzünden tam bir Türkçe düşmanı kesilmiş.

Yabancı işgal kuvvetlerine içeriden destek veriyor. Güzel Türkçemizi fakirleştirmek için elinden geleni ardına koymuyor. Türkçemiz, hem binlerce yıllık tarihinin getirdiği birikim hem de üstün yaratıcılık yeteneği sayesinde duygularımızı, düşüncelerimizi rahatça ifade edebilmemiz ve kendi aramızda anlaşabilmemiz için bizlere zengin malzeme sunarken, bu zengin malzeme içindeki sayısız sıfatı bir kenara koyup her ismi "inanılmaz"la sıfatlandırmak, cebinde her kapıyı açabilecek sayıda anahtarla gezen ama her kilide elindeki maymuncuk sandığı anahtarıyla yanaşan bir çocuğun haline benziyor& İşte dil fakiri insanların basın-yayın organlarında milyonlarca insanın karşısında konuşmaya çalışmasının durumu bu! Anlatmaktan aciz insanlar, ötesine kalkışıyor, sunmaya çalışıyor. Onlar dertlerini bir anlatabilse hepimiz inanacağız, fakat onlar inanılmaz diyip işin içinden çıkıyor, sonucunda bizlerse ne anlayabiliyoruz ne de inanabiliyoruz hakikaten!

"ALINTIDIR"
Kaynak:Dilimdilim.com
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

18 Haz 2008

BELKİ...


Hayat çocukken daha anlamlı, daha düzenli, daha yaşanılır... O zamanlar bir mücadele vermiyorduk, her şey tozpembe geliyordu bize. Sanki, akrep ve yelkovan aynı noktada dururdu,kardeşlik vardı, dostluk vardı... O zamanlar her şey o kadar yalın ve sadeydi ki, adeta gözler kalbi yansıtırdı.


Eskiye özlem duymak, yakınmak çare olmuyor işte. Her yaşın bir güzelliği de yok ayrıca. Bana artık geçmişte yaşadıklarım gökyüzündeki kuşlara uzanmak kadar uzak...


Çocukluk yıllarım... Ah! Ne kadar masumduk. Annemizin sözünden çıkmaz, dizinin dibinden hiç ayrılmazdık. Mutluyduk... Çocukken aynaya baktığımda özümü görürdüm, şimdi ise o buğulu aynaya bakmaktan çekinir hale geldim.


Karamsarlık dizboyu...


Sizce neden hayatı seyrine bırakmıyoruz, neden her şeyi bu kadar güçleştiriyor ve geriye baktığımızda hatırlayacak güzel anılar yaratmıyoruz?


O kadar karmaşık ki düşünce dünyam, sanki dört bilinmeyenli denklem...


Her şeye rağmen neden hâlâ bir yaşama sevinci dolu kalbimde, hâlâ dostuluk denen o eşsiz bucaksız kelimeye inancım var mı acaba?


Belki...


Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

16 Haz 2008

Atatürk'ün Milliyetçilik Anlayışı


Ülkemizde bir ülkücülüktür aldı başını gidiyor. Bir bakmışsın ülkünün anlamını bilmeyen gençler, ben ülkücüyüm, milliyetçiyim diyerek kavgaya girişiyorlar, hatta adam öldürmeye kadar gidiyor bu iş. Ülkü, ideal ile eş değerde bir kelimedir. Şu anda revaçta olan milliyetçiliğin amacı; Dünyadaki bütün Türkleri bir kanat altında toplamak. Dünya’da her insanın bir ideali olmalı. Ülkücülerin de ideali çok güzel, fakat bu ideale ulaşmak için izledikleri yol yanlış. Bu amaç biraz saptırılıyor. (Gerçek milliyetçilere sözüm yok.)



Benim için ise milliyetçilik, ırkçı bir milliyetçilik değildir; yani Atatürkçü milliyetçiliktir. Bu ülke için çalışan, çabalayan, ülkesinin menfaatlerini her şeyin üstünde tutan-Dili, dini, ırkı ne olursa olsun- Türk vatandaşıdır. Belki Laz olabilir, Kürt olabilir, Ermeni olabilir ya da Çerkez, hiç fark etmez. Bu ülkeye hizmet veriyorlarsa, benimle aynı haklara sahiptirler, ırkı Türk olmasa dahi. Benimle aynı haklara sahip olması, hepimizin eşit olması demektir. Bu da Atatürk’ün halkçılık ilkesinin bir gereğidir. Bu insanlar ülkemiz için varını yoğunu ortaya koymak için çaba harcıyorsa, devlet de onların refahı için elinden geleni yapmalıdır. Bu da devletçilik ilkesinin bir gereğidir. Bu ilkeler görüyorsunuz ki bir bütünü teşkil eder. Biri olmazsa ötekiler de adeta domino taşları gibi yerle bir olur. O zaman da Atatürk’ün emekleri boşa gider tabii.



Artık on sekizime girdim,bir siyaset merakıdır gidiyor. Belirli guruplara dahil olma amacı güdüyorsun bu yaşlarda, şimdi daha iyi anladım bunu. Kimi sosyalist, kimi komünist, kimi ülkücü, kimi bilmem ne bela... Birine dahil olmak zorunlu sanki üniversitede. Eğer dahil olmazsan, konuşmazsan, siyasi kimliğini belli etmezsen bilgisiz oluyorsun. Deniz’i, Alparslan’ı, Çhe’yi... Onları bilmekle devrimci olduğunu, milliyetçi olduğunu iddia eden o kadar çok arkadaşım var ki... Onlara bakınca bölünmüşlük yüzüme bir tokat gibi çarpıyor. Benim yaşıtlarımın hepsi bu ülkenin iyiliğini istiyor, ama neden kavga ve dövüş içerisindeler? Bazen aralarına girip de haykırmak, bitsin bu kavga demek geliyor içimden. Oyuna geliyoruz... Amerika bunu tarihinde hep yapıyor; böl, parçala, yönet...

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

11 Haz 2008

TA'AŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT


Bendeniz ablamın yönlendirmesi ile, bundan sonra okuduğum her kitabın özetini sizlerle paylaşma kararı aldım. Şimdi sizlerle ,biraz önce bitirmiş bulunduğum ''Ta'aşşuk-ı Tal'at ve Fitnat'' romanının özetini paylaşacağım:

Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat isimli romanın yazarı Şemsettin Sami’dir ve bu kitap Tanzimat edebiyatının ilk roman örneğidir.

Talat Bey, Saliha Hanım’ın yüzünde tüy olmayan, on sekiz yaşındaki biricik çocuğudur. Beş altı yaşlarında babasını kaybetmiştir, fakat babasının istediği şekilde bir eğitim almış ;dürüst ,mantıklı, çalışkan birisidir.On altı yaşında mekteb-i rüştiye sınavını kazanıp bir dairenin kaleminde çalışmaya başlar.

Fitnat Hanım,hacı babanın on dört yıl önce evlendiği Zekiye Hanım'ın on dört yaşındaki kızıdır. Babasının kim olduğunu kimse bilmemektedir. Gayet alımlı ve güzel bir kız olan Fitnat, hacı baba tarafından eve kapatılmış, dış dünyayla alakası kesilmiştir. Nakış işleriyle ilgilenmektedir. Dış dünyayla alakası olmadığından
hidetten uzak ,yumuşak huylu bir mizaca sahiptir.

Eve kapatılan Fitnat Hanım, bir gün camdan bakarken Talat Bey ile göz göze gelir ve birbirlerine aşık olurlar. Artık Talat işten her çıktığında soluğu Fitnat’ın evinin önünde alır. Bu böyle bir ay sürer. Daha sonra Talat Bey ,Fitnat’a ulaşmak için kadın kılığına girer ve Fitnat’a nakış hocalığı yapan Şerife Hanım'la birlikte sürekli evlerini ziyarete gelir. Fitnat, bu durumdan habersizdir, fakat kadın kılığında gelen Ragıbe’yi ,sevdiği adama benzetmektedir.Bunu bilen Talat kendini Talat’ın kız kardeşi olarak kendini tanıtır.Bir gün eve gelen üvey babası Fitnat’a, zengin, konağı ve cariyeleri olan Ali Bey’in kendisine talip olduğunu ve ona vereceğini söyler.Bunu duyan Fitnat yemeden içmeden kesilir. Talat’ın kız kardeşine olanları anlatır ve Talat daha fazla dayanamayıp, kız olmadığını, onu görebilmek için bu kılığa büründüğünü Fitnat’a itiraf eder. Bunu gören Fitnat’ın üzüntüsü daha da çok artar,çünkü sevdiği adam da kendisine aynı duygularla yaklaşmaktadır. Evlenmemek için ne kadar üzülüp ağlasa da üvey babası,bu durumdan vazgeçmez ve kızını Ali Bey’e verir. Daha sonra roman karmaşık bir durum alır,çünkü Fitnat’ın ismini cismini bilmediği babasının Ali Bey olduğu ortaya çıkar, ama iş işten geçmiştir,çünkü Fitnat intihar etmiştir. Sevgilisini son kez görmek için kadın kılığında, Ali Bey’in evine gelen Talat, zaten sıtma hastası olduğundan orada yığılıp kalır.

Romanın sonunda, kızını ve kızının sevdiği adamı aynı gün kaybeden Ali Bey çıldırır, Talat’ın annesinin gözleri ağlamaktan kör olur. Trajedik bir son ile biten romanın yazarı şöyle bir not düşmüştür kitabın sonuna: Talat ve Fitnat’ın ölümünden sonra yaşananları enine boyuna anlatacak olursak sanırım gönüller dayanmaz, hem zaten bu kitabın ismi ‘’felaketname’’ değil ki…

Bu roman tam anlamıyla acıklı ve tipik bir aşk romanıdır.Aşık kimliği ve duygusallık ön plana çıkarılmıştır.Öyle bir aşk ki sonunda ayrılık acısı ve birbirlerine de kavuşamadan ölümle sonuçlanan bir aşk…

Tutkulu,sürekleyici ve dönemin duygu dünyasına tatlı bir yolculuk…Kusursuz,sade,saf bir aşkın ilmik ilmik okurken işlenişi…Romanı gözyaşlarınıza boğulabilirsiniz.Eski Türk filmlerine ne kadar da çok benziyor değil mi? Kim bilir belki eski Türk filmlerindeki trajedik olaylar bu kitaptan alıntıdır.
Olay örgüsü bakımından güzel, fakat basit bir dille yazılan bu kitabı okumanızı isterdim…

Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

9 Haz 2008

Ah şu çilgin Türkler!!!



Youtube kapanalı kaç gün oldu tam bilmiyorum,ama artık aradığım her videoyu bulamadığım için bu beni sinirlendiriyor diyebilirim.Ayrıca, bu bizim ülkemizin imajına leke süren bir durum.Bu belki, küçük bir şey gibi görünebilir,fakat düşünün bir kere; farzedelim ki bir Alman, Fransız ya da İngilizsiniz. ''Youtube''u kapatan ülkeler başlıklı bir haber görüyorsunuz. Bu ülkeler:Afkanistan, Türkiye, İran, Somali ve Suudi Arabistan şeklinde sıralanıyor...Ne düşünürdünüz?Ben olsam, Türkiye'nin de bu geri kalmış ülkelerden bir farkının olmadığını düşünürdüm.Bu ülkelerin durumu malumunuz...



''Youtube''un kapanma sebebine gelince; Atatürk'e hakaret içeren bir takım videolar yer alıyormuş sitede. Densizin biri ,Atatürk'ü köpek; Apdullah Öcalan'ı da sahibi yapmış videoda.Açıkçası, ben seyretmedim, fakat ne yazık ki ''facebook''da gezinirken fotoğraflarını görmüş bulundum. Üzüntü verici bir görüntü,fakat annem küçükken hep derdi bana: ''Bana hakaret ediyorlar anne!'' dediğim zaman: ''Oğulcum, onlar o şekilde söylediklerinde senin bir yerin eksildi mi,onlar sadece söyledikleriyle kaldılar.Onlar sana aptal dediği zaman, sen aptal mı olacaksın?'' Gerçekten de öyle,onlar bu videoyu gösterdiler diye biz değerimizden bir şey kaybettik mi? Atatürk hâlâ gözümüzde Türkiye Cumhuriyeti'nin ulu önderi değil mi?


Peki,onlar amaçlarına bu şekilde ulaştılar mı? Evet maalesef ki ulaştılar.


Türkiye'yi ve Türk milletini diğer ülkelerin nazarında küçük düşürmeyi başardılar,halbuki bunun çok kolay bir çözüm yolu vardı:Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi; Atatürk'e, Türk milletine ve devletine hakaret içeren vdeoların olduğu BÖLÜMÜ kapatacaktı.Türkiye'de kimse bu videolara bir daha bakamayacak ve bu şekilde o videolar da unutulup gidecekti.İşte bu kadar basitti,fakat biz ne yaptık? Dünya çapında ismi sayılır,milyonlarca kişinin takip ettiği bir sitenin tamamına erişimi engelledik, siteye adeta boykot koyduk. Biz, bunu bir çok kez yaptık ve hâlâ daha devam ediyoruz.Yabancılar da arkamızdan ''Barbar'' deyip gülüyorlar,gülsünler bakalım...


Ama unutmasınlar,



Hakir oluysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher, sakıt olmaz kadr u kıymetten


Namık Kemal



Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>

5 Haz 2008

HÜRRİYETE DOĞRU...

HÜRRİYETE DOĞRU

Gün doğmadan, Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin Gideceksin ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikce Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, Şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar,
Donanmalar mı?
Heeey Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere...
---------------------------------------------ORHAN VELİ KANIK



Yol upuzun, sonu olmayan bir siyahlık. İnsanlar susuyor, dilsizler kümesidir gidiyor, mahzun, ümitsiz, yürekleri kan ağlayarak. Gelen gidiyor, hayattan habersiz, biraz dem vururcasına. Söz, boğazında takılıyor, addaaleeettt diye. Adalet, bir ölünün dilindeki son sözcük oluyor.

Zalimlerin dünyasına hoş geldiniz! Zalimlerin dünyasında adaletten sadece söz edilir: ’’ Sizden aldığımız vergiler size birer hizmet olarak geri dönecektir’’ Hıh, döndürdünüz tabii ( ! ) Onlar, hep halkı nasıl kandırabiliriz çabasında olanlardandır; bunun için halkın en duygusal yönünü kullanırlar; onlar için halk, bir dilencinin ‘’Allah rızası için’’ diyerek duygularını sömürdüğü insanlar topluluğudur. Onlar kimi zaman dini, emellerine musallat ederler kimi zaman da Atatürk’ü. Onların tek ideolojisi , düşüncelerini başkalarına benimsetmektir. ’’Herkes benim gibi düşünsün’’ diye bir anlayış olabilir mi? -Bilim ve teknik şu an var ise ve işlevliğini hala devam ettiriyorsa, bu farklı düşünen beyinler sayesindedir. - Onlar bu şekilde devam ederken, her şeye dil uzatmak ve eleştirmekten de geri kalmazlar. ’’Askerlik yatma yeridir.’’ Haklısın, doğuda savaşan ve şehit olan senin oğlun değil tabii ( ! ) Onlar ülkemiz iyi olsun , yabancı ülkelere küçük düşmeyelim, dış siyasette mahçup bir görüntü sergilemeyelim; bunun için ülkemizi daha iyi yönetelim demezler, direk Avrupa’ya asılsız şikayetlerde bulunurlar. ‘’ Türkiye'de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor’’ Evet evet ,onun için okulların sayısı bu kadar azken hâlâ cami yapılıyor( ! )Onlar hissettirmeden ekonominin içine edenlerdendir. Ekonomi de fevkalade iyi durumda, her şeye zam geliyor, enflasyon aldı başını gidiyor, borcumuzu borçlarla kapatıyoruz, ekonomi iyiye gidiyor, harbiden mükemmel ( ! )

Onlar, bu kadar zulm ederken mazlum ise perperişan bir ekmeğe muhtaç… Sonra tabii dedelerimiz ölürken, dilinden çıkan tek sözcük adalet olur. Yok adalet madalet. Allah var din var, ama adalete ihtiyaç yok. Onlar öteki dünya nedir bilmeden kan kusmaya , nefret tohumlarını işlemeye ve bu sayede dayanışmayı bozmaya devam ederler, ya biz ne yapmalı?

Gerçek hakkın egemenliğini istiyorsak zincileri kırıp ''Hürriyet'' diye haykırmalıyız.
Devamını okuyun...>>
Devamını okuyun...>>